Aşk; cinselliği, sevgiyi, değişimi, dönümü ve insana, insanlığa dair olanı kapsar. Sanat ise evreni ve insanlığa dair her şeyi kapsar. Hayvanlardaki cinsellik türün devamlığına odaklı. İnsan cinselliği ise türümüzün devamından çok hazza dairdir ve çiftlerin performansına göre tekrarlanan eylemdir.
Öncelikle “sanat”ın sözlük tanımını Oxford Languages nasıl adlandırmış onu aktarayım:
“1.Bir duygunun, tasarımın güzelliğin vb. dışavurumunda, anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü.
2.Bu yöntemle ortaya konulan üstün yaratıcılık.
3.Belli bir uygarlığın, belli bir dönemin anlayış ve beğeni ölçülerine uygun yaratılmış anlatım.
4.Bir şeyi yapmakta gösterilen ustalık.
5.Bir meslekte uygulanması gereken kuralların tümü.
6.Kimi zaman zanaat yerine kullanılır.”
Oxford Languages’in bu altı madde halinde sıraladığını toparladığımızda: Sanatın insanın duygu, düşünce ve hayallerini, somut ve soyut malzemelerle yaratıcı gücünü kullanarak insanları etkileyecek biçimde dışavurumu olarak betimleriz.
Sanat, sanat için yapılmaz. Sanat, insanlık için yapılan özgün yaratımdır. Dosya konu başlığımız: “Cinsellik Aşk ve Sanat” olunca ister istemez insanı hayvanlar sınıfından ayıran temel özelliği vurgulamam gerekiyor. Çünkü cinsellik hayvanlarda yalnızca türün devamı için yapılan bir eylemdir.
İnsanı, diğer hayvanlar sınıfından ayıran en belirgin özellik aklını kullanarak düşünme yetisidir. Aklını kullanarak düşünme yetisini geliştiren, varsıllaştıran sanattır. Sanat, insan yaratıcılığının, becerisinin ve hayal gücünün pratiğidir. Sanat, sözsel, görsel, yazınsal, eylemsel olarak dört grup altından sürgün veren bindallının icrasıdır. Aslında sanat sınıflar, statüler, ırklar, dinler, gelenek ve görenek üstü aşkınlıktır. Toplumların yükselişindeki kanatlarıdır.
Aşk; cinselliği, sevgiyi, değişimi, dönümü ve insana, insanlığa dair olanı kapsar. Sanat ise evreni ve insanlığa dair her şeyi kapsar. Hayvanlardaki cinsellik türün devamlığına odaklı. İnsan cinselliği ise türümüzün devamından çok hazza dairdir ve çiftlerin performansına göre tekrarlanan eylemdir.
Çift derken yalnızca eril, dişil çiftleri vurgulamıyorum. Biseksüeller, heteroseksüeller, homoseksüeller, lezbiyenler, geyler. Rızaya dayanmayan(tecavüz) cinsellikler var. Sapkınlık ve insanlık dışı taciz, tecavüz (çocuklar, hayvanlar ve ölülere) cinsellik var. Ülkemizde 12 Eylül Darbesi öncesi rızaya dayanmayan toplumun bilinç düzeyini yükseltmek için tecavüz temalı cinsellikler görsel ve yazınsal sanatlarda işlenirdi. Özellikle muhafazakâr ve dindar kesimin oylarıyla iktidar olan siyasi partinin (AKP) tek adam rejimine geçmesiyle cinsellik temasız sanat dallarında konu olarak işlenir oldu. Aşk, temasız cinselliğin oyuncağı oldu.
Kapitalizm, emperyalizm: Globalleşme, küreselleşme, (neo) liberalleşme adı altında saklandı. Yani kuzu postu altında aç kurtlar dünyaya salındı. Tıpkı ülkemizde tek bayrak tek millet tek din şiarından yeşil sermayenin ülke halklarını esir alması gibi.
Kırk milyarlık otomobile binen Diyanet başkanımızla altın tahtında oturarak Afrikalı halkları kutsayan Papa arasında ne fark var? Aristoteles boşuna insanın politik hayvan olduğunu söylememiş. Aziz Nesin; “Yüzde altmış aptaldır.” dedi diye yüzlerce binlerce (güya) aydınlar ve kalemler tarafından linç sağanağı tarzında eleştiriye maruz kaldı.
12/08/2024 tarihinde İzmir’de sokak röportajına katılan Dilruba Kayserilioğlu, Cumhurbaşkanımız RTE’nin Instagram yasağını eleştirmesi üzerine tutuklandı. Ülke halkından ve muhalefet partilerinden ses seda yok. %15-20 kesim bu keyfi tutuklamaya ses çıkardı.
Ülkemiz insanı 100/60 aptallıktan politik hayvan mertebesine ulaşmış. Aşk, insana dair iki kişilik yolculuk. Bu mertebeye düşmüş toplumda akıllı ve politik hayvan olmayan biriyle karşılaşıp aşk olmak samanlıkta iğne aramakla aynı.
Toplumda karşılığı olmayanın sanat yaratısı nasıl olsun. Halkın maddi ve manevi değerlerini semiren muhafazakâr, milliyetçi din tacirleri (İslamiyet, Müslümanlık) adı altında saklanarak ve devletin kılcal damarlarına kadar sızdılar, yerleştirildiler.
Devlet tek adam, tek adam devlet olunca daha çok Dilrubalar, Selahattinler, Canlar, Şebnemler ortaya çıkar. Gün ortasında Ateşler, Mumcular, İpekler, Üçoklar, Elçiler, Birlikler, Hablemitoğlular…, Murat Tekinler, Irak’ta, Lübnan’da, Suriye’de, Türkiye yüzlerce Mehmetçik ölür. Alışveriş merkezlerinde (plazalarda) halkın en yoğun olduğu saatlerde (mafyanın hesaplaşması) tragedyası çocukların gözü önünde oynanır.
Mafya dizileri son yıllarda popüler oldu. Halk artık ölümü kanıksadı. Tırıl temasız ali cengiz oyunlu konak, yalı, köşk, konak mekânlı yerlerde halktan gerçeklikten uzak diziler filmler üretildi. %80 filmler diziler böyle. %20’lik estetik gerçeklikte bağlantılı filimler var ama halka ulaşması medya patronlarınca engelleniyor. Elbet gün gelir Hınzır Paşalarında çarkı dürülür.
Aile ahlakı bozulur diye İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıran iktidar, Müge Anlı, Zahide Yetiş, Esra Erol vb. programları üstelik çocukların uyanık olduğu saatlerde yayınlıyor. Ben bu yaşımda izlerken ağzım açık kalıyor, kanım donuyor. Kadın, anne, insan olmaktan utanıyorum. Bu kadar ahlaksız, bu kadar aile değerlerinden uzak ilkesiz, vicdansız topluma dönüşmemizden.
Burada kesinlikle suçlulara dair bir eleştirim yok. Onlar AKP iktidarın onayladığı programları yapıyorlar. RTÜK 523 kanaldan nedense Tele 1, Halk TV… gibi üç beş halka doğru haber veren kanallara ceza yağdırıyor. Şair Nevzat Çelik, 19/08/2024 tarihinde İzmir’deki orman yangınlarına ilişkin sosyal medya paylaşımı gerekçesiyle gözaltına alınmış.
11 ilde ölen depremzedeleri, deprem değil çürük binalar ve denetimsiz kontrolsüz ruhsat verenler öldürdü desem. Depremden sonra devletin üç gün boyunca halkı yalnız bırakmasını ve halk tarafından gönderilen (yurt dışı milyarlar tutarında yiyecek araç gerek gönderildi) malların halka ulaşmasının engellendiğini Kızılay’ın çadır sattığını halktan gelen yardımları depoladığını ve yurt dışı ekiplerinin çalışmalarına engel olunduğunu yazsam. Yurt dışı ve yurt içi gönüllülerinin kurtardığı kişileri AFAD kurtarmış gibi gösterildiğinin şiirini, romanı, filmini, dizisini yapsam. Soma maden faciasında 203 canın iş cinayeti kazası olduğunun şiirini, romanını, makalesini yazsam veya filmini, dizisini çeksem. Hepsi suç. Biliyorum, bütün zulümlerin kaydını tutan belleği güçlü sanatçılar vardır. Tıpkı Hitler Almanya’sının kaydını tutan sanatçılar gibi.
Biliyorum gün gelecek devran dönecek sanatçılar yaratılarını gelecek nesillere aktaracak. At izi, it izine karıştığı dönemde aşk zordur. Her sanat dalının estetik ölçütü olmasına karşın aşk gibi tanımı kişiden kişiye farklı yorumlanır. “Aşk için her şeyden vazgeçerim ama özgürlüğüm içinde aşktan vazgeçerim.”
Schiller’e, göre sanat forumlarda ve hayatta kendini gösteren güzelliği yaratan oyundur. “İnsan yalnızca güzellikle oynar… İnsan, kelimenin tam anlamıyla yalnızca insan olduğu zaman oynar ve yalnızca oyun oynadığı zaman insandır.”
Kant’a göre estetik deneyim, bir nesnenin seyredilmesinde hayal gücü ve anlama yetisi arasındaki uyumdan doğan bir hoşlanmanın ve hoşlanmamanın hissedilmesidir.
Aristotales’te ister edebiyat ister müzik ister figüratif sanatlar olsun her sanatın özü, taklit yani mimesistir. Mimesisin de bir içtepi olduğunu ve insanda taklit doğuştan vardır. Aristotales’in taklidin doğuştan var olduğu vurgusu İnsancıl ’da öğrendiğim her insanda sanatın gizil güç olarak var olduğudur. O gizil gücü estetik ölçütlerle dışlaştıran sanatçı olur.
Kendimden örnek vereyim. Otuz yedi yaşına değin tek bir şiir okumamış biriydim. Okuduğum romanlarda uzun şiir varsa o şiirleri okumadan geçerdim. İnsancıl Atölyesi bende doğuştan var olan gizil gücü estetik ölçütlerle nasıl dışlaştıracağımın yolunu gösterdi. Sümer’den başlayıp dünya edebiyatından güncelimize dair şairleri şiirleri, şiir akımları inceleyerek.