Güle Güle Kafkaslı Bilge, Güle Güle Afşar Hocam

Afşar Timuçin vefat etti. Burjuva edebiyatçıları timsah gözyaşları dökmeye başladı. Peki biz ne yapacağız Afşar Hoca’nın mirasını sahiplenmek için?

Afşar Timuçin’e dair onlarca haber var, şöyle bir baktım. Bazıları sadece yazar, çevirmen demiş. Bazıları filozof, şair demiş. Bazıları estetikçi, çevirmen demiş. Ölüm ve ölümü geçiştiren yazılar dolmuş gazeteleri, haber sitelerini. Bazıları hiç duymamış Afşar Timuçin’i. Bazıları şöyle bir kitaplarını karıştırmış. Bazıları Afşar Timuçin’i tanımış, okumuş, okumuş da bir Afşar Timuçin imgesi oluşturamamış zihninde.

Sevdiğin bir insanın ölümüne dair bu soğuk, temenni dolu Afşar Timuçin’i kendinde tartamamış insanların bu yazıları beni üzdü. Bundan birkaç yıl önce Afşar Timuçin’e dair Osman Bozkurt’la sohbet etmiştik. Ne yapabiliriz bu Afşar Timuçin’in kültürel dokusunu insanların anlaması için diye. Fakat o süreçte Kemal Özer öne çıktı ve yeterli olanaklarımız olmadığı için bir şeyler yapamadık. İçimizde dert olarak kaldı.

Zuhuratbaba’da hemen Zuhurat Baba Türbesi’nin ardında 70’lerden kalma dört katlı kooperatif evleri vardır. Sevgili eşiyle oradan buradan artırarak aldıkları bir ev. Eski bir bina. Yıllarca orada oturdu. Kapının biraz ilerisinde kontağı çok nadir açılan eski bir Volkswagen. Eşi öldükten sonra deniz kenarlarına daha çok gider oldu. Bazen Emirgan sahilinde, bazen Büyükdere sahilinde uzaklara baka baka yürüyüş yapardı. Birkaç kere karşılaştık. Bir şeyler arar gibi, umutsuzluğa düşmemek gibi usulca bir yağmurda yürür gibi.

Afşar Timuçin’in evine gidip onun kendi elleriyle yaptığı poğaçadan yemeyen var mıdır. Misafirine kendi eliyle yaptığı poğaçadan sunmasa rahat edemezdi. Evine girdiğinizde, Afşar Timuçin’in sulu boya resimleriyle karşılaşırız. Küçük bir salon ve salona dahil bir oda. Kapıdan girer girmez ayakkabı dolabından sonra kitaplar başlar. Salon kitaplarla kaplıdır ve masa da. Her zaman çalışma ve okuma yapmaya hazır bir salon.

Sulu boya derken, Afşar Timuçin sanatın bütün dallarında eser vermiştir, müzik hariç. Fakat bu yeterli mi? Felsefe alanına Afşar Timuçin kadar katkı veren kaç tane akademisyen vardır? Ya estetik alanında. Estetiğin bir bilim olarak algılanması için çok çabaladı Afşar Hoca. Eleştiri alanında “Yeni Şiirimizin Kısa Romanı”na ne demeli ya da “Nazım Hikmet’in Şiiri”. Felsefe ve sanatçı algımızı güçlendirmek için yazdığı iki kitap muhteşemdir “Felsefe Bir Sevinçtir” ve “Özgür Prometheus”.

Nazım Hikmet’in Şiiri” derken. Bu kitap Nazım Hikmet’e dair şaşkınlığıyla başlar. Koca Osmanlı ve Cumhuriyet sürecinde böyle bir kültürel bir doku yokken birdenbire Nazım Hikmet gibi biriyle karşılaşırız. Diyalektiğin farklı bir durumudur bu. Bizde nicelikten niteliğe geçiş zor ve uzun birdenbire o sürecin bütünlüğü içinde sıyrılmış yeni bir insan çıkar. Gariptir Afşar Timuçin de bana hep öyle gelmiştir. Bu edebiyat ortamının içinden nasıl böyle parıldadığına şaşırmıştım. Hâlâ Afşar Timuçin gibi yazılarının içine diyalektiği sindirerek yazan yok gibidir. Zıtlar zıtların birliği, nesnelliğin aşımı ve bütünlük ilkesini yitirmeden yazmak. Platon’la başlayan yazma eyleminde hep bir öğretme dürtüsü vardır. Afşar Hoca bu durumu aşmış yazmanın bir öğretme değil bir gösterme veya resmetme olgusunu yazılarıyla göstermiştir bize.

Seksenlerin başında başlayın 2015’lere kadar katlana katlana süren “Düşünce Tarihi”. Yeri hâlâ doldurulamaz. Üç tane romanı var ve üç öykü kitabı. On civarı şiir kitabı. İlk şiir kitaplarından “Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz” beni çok etkilemişti. Hele “Destanlar”. Yıllarca halkın elinden düşürmediği destanlar olgusunu iyi kavramıştı Afşar Hoca. Yusuf ile Züleyha, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin çağa uygun yeniden yazılmıştı. Mitik olan aşılmış ve insani değerlerle yeniden üretilmişti. Edebiyatımızda süre giden destan anlayışını güçlü bir şekilde yeniden üretmişti Afşar Hoca.

Fakat şiiri ve şiirleri bilinçli olarak burjuva edebiyatçıları tarafından gözden uzak tutulmuştu. Şiirlerinin çoğu felsefi derinliği yoğun ve simgesel şiirin yeniden üretimine dayanır. İkinci Yeni ile imgeye dayalı ve simgeden uzak şiir hastalığına bulaşanlar Afşar Hoca’nın şiirine dair bir şeyler söylememeleri olağan. Şiir ve bilincin o yoğunluğu sizi halesinin içine çeker ve insanileştirir.

Afşar Hoca’nın bir özelliği kırılganlığıdır. Elinden geldiğince herkese eşit davranmaya çalışır. Karşısındaki bu eşit davranışı algılamaz ve kendine karşı kabalaşırsa, kırılganlığı başlar. Felsefe belletim kürsülerinden doğmayacak derken bir yazısında ve sokağı siyasal mücadeleyi gösterirken, kendisi bir akademisyen olduğu halde felsefeyi kurutanların üniversiteler olduğunu da söyler bize. Bu yüzden üniversitelerde hep geride durmuş, o cangılın kayıkçı kavgalarından uzak kalmıştır.

BEKSAV’da Afşar Timuçin’e dair bir panelde şöyle demiştim: Ben yıllarca tesisat işi yaptım daha çok tadilat ve tamirat. Dolmuşlarda bir yerden bir yere giderken üstüm biraz yağlı ve tozlu olduğundan kimse yanıma oturmazdı. Afşar Hoca hem oturur hem selam verir demiştim. Afşar Hoca gerçekten öyledir. Burjuvazinin egemen olduğu yayınlarda, dergilerde, gazetelerde pek görünmezdi. İşçi sınıfı mücadelesi yapan her alana sorgusuz katkıda bulunurdu. O bilmez miydi büyük yayın tekellerinde kitaplarını çıkartmayı. Everestler, Yapı Krediler, İthakiler. O her zaman işçi sınıfını merkez alan yayınları ve dergileri seçmiştir. Bu seçenek bile üstünün çizilmesi için yeterlidir. Afşar Timuçin mütevazi bir insandı.

Öncelikle bilmemiz gereken olgu Afşar Timuçin bir gerçekçi edebiyatçıdır. Aynı zamanda Yelken dergisiyle edebiyat alanına adım atsa da kısa sürede gerçekçi edebiyatçıların safında yer almış, ölene kadar bu tavrından vazgeçmemiştir. Bu yüzden burjuva edebiyatının temsilcileri tarafından üstü çizilmiş bir yazardır. Çoğundan kat kat daha nitelikli eserler verdiği halde, gösterilmemiş üstü hep örtülmüştür. Burjuva edebiyatının bu sinsi mücadelesi ülkemizde doğru dürüst tartışılmamıştır. Gerçekten gerçekçi edebiyatçılar mı nitelikli eserin önünü kesiyor yoksa burjuva edebiyatçıları mı?

Afşar Timuçin vefat etti. Burjuva edebiyatçıları timsah gözyaşları dökmeye başladı. Peki biz ne yapacağız Afşar Hoca’nın mirasını sahiplenmek için?

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin "Sanatta Mit ve Ütopya" dosya konulu onuncu sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar