Kaderime tüküreyim! diye içten içe hayıflandı. Elin oğlu limondan aşk çıkarmış. Ben aşkı limona çevirdim. Ama o da takmayacaktı tıraşıma.
Sabah tartışıp çıkmıştı evden. Kahvaltı yapmamış, kızınca kolay vazgeçmeyen inadıyla hiçbir şey yemeden akşam etmişti. Neymiş efendim, “Sen pazartesileri tıraş olurdun. Nereden çıktı cuma sabahı tıraş.” Sana ne yahu sakal benim, bıyık benim. Aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık açmazına niye sokuyorsun beni sabah sabah.
Üzerine gazyağı dökülmüş soba gibi alev alevdi hâlâ. Eve gidip limoni tartışmayı kaldığı yerden başlatmak istemiyordu. Midesi kazınmaya başlamıştı. Arada bir yemek yediği esnaf lokantasının önünden geçerken midesiyle beyni arasındaki mutabakata ayakları da itiraz etmedi. Genelde personelin yemek yediği tezgâhın dibindeki masaya, oturdu denemez, resmen çöktü. Garsonu menüyü saymak zorunda bırakmaya iyiden iyiye kazınan midesi razı değildi. İyidir buranın çorbası, diye düşündü. İşin nereye varacağını bilemezdi. “Az ezogelin çorbası alayım.”
Gergin sinirleri midesinin açlığı kadar konuşup rahatlamaya açtı. Çorba kâsesi ile servis tabağı arasında boylu boyunca uzanmış dilim ebatını aşmış limon parçası sabahki tartışmayı hatırlattı. Esprili bir çıkışla bastırmak istedi bu durumu. Pandoranın kutusunda umut en alttaydı. Varsın onun belleğinde o uğursuz tartışma en altta kalsındı. Yarımla dilim arasındaki limon parçasını eline aldı. Yalnızlık çeken insanların, girdikleri yerdeki görevliyle yakınlık kurma dürtüsüne has bir gülümseme ve ses tonuyla sol yanında duran, kendisi de resmiyetten çok müşteriyle samimiyet kurmaya açık garsona döndü. “Yahu patronu batıracaksın. Limonun parası, az çorbadan çok tutacak gibi.” Takılmayı, bir değer görme ve resmiyet perdesini kaldırma olarak algılayan garson neşeli bir kahkaha attı. “Yok abi, bir şey olmaz. Limoncu da şirketten.”
“Nasıl yani?”
“Limoncu patronun damadı abi.”
“Tesadüf mü bu yoksa limon alışverişinden doğan bir aşk mı?”
Güldü garson tekrar, “Biraz öyle abi. Limon getirip götürürken tanıştılar ablayla.”
Kaderime tüküreyim! diye içten içe hayıflandı. Elin oğlu limondan aşk çıkarmış. Ben aşkı limona çevirdim. Ama o da takmayacaktı tıraşıma.
Sonra kurt düştü içine. İki elini karnının üstünde birleştirdi. Sağ eliyle sol elinin üstünü ovdu. Omuzları çöktü. Ya Ayten tahmin ettiyse bu akşam ilk aşkımla görüşeceğimi.
Kısa bir öyküde, başarılı bir kurgu ile olağan insan hallerini sürpriz bir sonuca tanımışsın. Tebrikler, kalemine sağlık sevgili Başak.
Çok teşekkür ederim sevgili Derya. Sıradanlığın sıradışılığı…
Çok samimi içten sımsıcacik ❤️Ayten eve bile almaaaa 😁😁
🤭🤭Ah Ayten’lere…merci canım, öptüm.
Kalemine sağlık sevgili Başak, gönül dolusu sevgiler…
Çok teşekkür ederim Nedim hocam, güzel kalmalara❤️
Sevgili Başak, büyük bir ustalıkla, adeta kuyumcu titizliğiyle sihirli kelimeleri sözcüklere, sözcükleri hikayelere dönüştürerek bizi peşinden sürükleyip götürüyor. Ve bolca hayal kurmamıza sebep oluyor. Yazdığı hikayeler birbirinden güzel. Eline emeğine sağlık kıymetli Başak…
Çok teşekkür ederim sevgili Roni, yüreğinin güzelliğine…