Eleştirel bakış açısı; hem başkalarının düşüncelerinden yeni fikirler üretilmesine hem de kendimizi aşıp yenilenmemize paha biçilmez katkılar sunar. Eğer birey kendi gelişimini istiyorsa hem başkalarının eleştirisini önemsemeli hem de kendisini eleştirebilmeli, kendisiyle yüzleşebilmelidir.
Doğadaki her canlının türdeşleriyle kurduğu bir iletişim mevcuttur. Bizler bu iletişimin boyutuna tam anlamıyla hâkim değiliz. Bitkilerin kökleriyle ve özellikle de yer altındaki yosunlarla haberleştiği bilinmektedir. Hayvanlar arasında herkesin az ya da çok gözlemleyebildiği kadarıyla bir iletişim vardır. Tüm bunların içinde bizim açımızdan insanlarınki en çok gelişmiş olan ve bilinendir. Doğanın o güzel evrimi sonucu insanlarda bilinç oluşmuş ve gelişmiştir. Önemli olan bu bilincin doğada ve insan ilişkilerinde en verimli ve en adil bir şekilde kullanılabilmesidir. Bu, insanların birbirini ve doğayı tahrip etmeden iletişim kurmasıyla mümkündür.
İnsanlar yaşamını sürdürürken zorunlu olarak üretim ve paylaşım ilişkileri içinde olacaktır. Tabii bu ilişkilerdeki uygulama ve davranışlarda doğru ve iyi yanlarla birlikte eksikler, kusurlar da olacaktır. İnsanlar eksikliklerini ve yaptığı yanlışları gidermek için hem kendini hem değer verdiklerini hem de her tür yönetimleri ve yöneticilerini eleştirmelidir.
Kendini eleştirebilen insan yeniliğe ve gelişime açıktır. Eğer birey kendine nesnel bakabilirse, kendini başkalarından daha iyi tanırsa (ki tanımalı), kendine yaptığı eleştiriyi içselleştirebilirse yararlı ve yapıcı olur. Kendini eleştiremeyen, başkalarını da sağlıklı eleştiremez. Öz eleştiri vicdan muhasebesidir. Öz eleştiri bir anlamda samimiyet testidir. Öz eleştiri aynı zamanda güven testidir, kendimize ve çevremize saygı testidir. Öz eleştiri sorumluluktur. Eleştiri ve özeleştiri; sorgulama, yargılama, şüpheci yaklaşma, farklılıklar üzerinde araştırma yapma; iyiyi, doğruyu bulmanın en önemli yollarındandır.
Toplum tarihi boyunca insanlar ama az ama çok birbirlerini söz ve davranışlarıyla eleştirmiştir. Avcı toplayıcı toplumda bir kişi avı yakalayamadığı zaman topluluğun tepkisi de olabilir üzüntüsü de. Her iki davranış da bir nevi eleştiridir. Yiyecekleri adil paylaşmadıklarında gösterilen davranış değişiklikleri de eleştiri olabilir.
Köleci toplumda köle sahiplerinin kölelere insanlık dışı acımasızca zulmetmesi uzlaşmaz bir çelişkidir. Köleci toplumda kölelerin mutsuzluğunu yansıtması eleştiridir. Hatta eziyet ve şiddetli baskıya karşı köle isyanları da farklı türden farklı boyutta bir eleştiridir. Sınıflı toplumlarda eleştiri; eşitsizliğe, haksızlığa, tutarsızlığa ve çelişkilere karşı çıkıştır.
Eleştiri; bireyin ve toplumun evriminin, gelişiminin hatta nitelik değişiminin dinamiğidir.
Feodal toplumda da topraksız köylülerle toprak sahipleri arasında acımasız bir sömürü ilişkisi vardır. Topraksız köylülerin, feodal beylerin sistemlerini sürdürebilmesi için acımasız baskılarına gösterdikleri tepki de eylemler de bir eleştiridir.
Feodal beylere ve devletlere her koşulda eleştiri yapmak her yiğidin harcı değildir. Toplumda vicdanlı ve gerçeği gören insanların, feodal beylere ve onları temsil eden devlete yönelttikleri eleştirilerin ve önerilerin hiç dikkate alınmaması üstelik bir de yargılanıp zindanlara atılmaları ve/veya çeşitli yollarla öldürülmeleri oldukça sık görülmektedir.
Yaşadığı ortamı, doğa olaylarını merak eden az miktarda insan kendilerine ve birbirlerine sorular sorup bir yol ve yöntem bulmaya çalışmışlardır. Bu davranış paternini gösterenler, genellikle bilim insanlarıdır. Bilim insanının daha bağımsız daha nesnel düşünme özelliği olduğundan yanlış uygulama ve anlamsız inançlara karşı da görüş belirtirler, açıkladıkları bu görüşler de eleştiri niteliği taşımaktadır. Bilim insanının bu özelliği; egemen azınlığı, devleti yönetenleri ve dinin temsilcilerini rahatsız eder.
Aslında eleştiri; yöneticilerin, bireylerin kendilerini yenilemeleri, yeni ve yaratıcı düşünceler üretmeleri için bulunmaz bir nimettir. İnsanlar kariyerleri, kibirleri, aşağılık kompleksleri, bakış açıları nedeniyle eleştirinin özünü ve önemini kavramak istemediklerinden maalesef yararlanamamaktadır.
Burjuva devrimini zamanında yapabilen ülkelerde eleştiriye karşı tahammül yüksektir. Burjuva devrimini yapmakta geç kalıp sonradan tamamlamaya çalışan Türkiye gibi ülkelerde ise eleştiri yapma alışkanlığı gelişmemiştir ve eleştiriye karşı tahammül yarımdır. Arap ve Asya ülkelerinin birçoğunda ise eleştirme şansı yok denecek kadar azdır.
Eleştiri bir avuç zenginden oluşan egemen sınıfın hiç hoşuna gitmez. Bu nedenle fırsat buldukça hatta fırsatı bilerek yaratarak birçok hakkı ortadan kaldırmaya çalışır. Çünkü doğru eleştiri burjuvazi ve yönetimi için çalışanların bilinçlenmesine katkı sunar. Bilinçlenen halk ise bireysel veya örgütlü bir şekilde hakkını aramaya başlar.
Eleştiri hayatın her alanında yapılır. Aile içinde, meslekler ve örgütlenmelerinde, çeşitli siyasal yapılar içinde, her türlü sanat dalında eleştiri getirilebilir. Eleştiride kullanılan dil çok çok önemlidir. Eleştiri, kişinin ve toplulukların yapısı ve düzeyi göz önüne alınarak yapılmalıdır. Eleştirinin dili, kişi ve kişi topluluklarını inciten, aşağılayan, ötekileştiren bir nitelik taşımamalıdır. Yapıcı olmayan bir dil; bireylerin, toplulukların birbirinden uzaklaşmasını, karstlaşmasına neden olur.
Kendimizi aşabilmek ve yenileyebilmek için, yeni ve yaratıcı adımlar atabilmek için hem kendimizle yüzleşebilmeli hem de başkalarının bize yaptığı eleştiri ve değerlendirmelere çok önem vermeliyiz. Hata yapmamak ya da hata seviyesini en aza indirgeyebilmek, eksikliklerimizi en ince detayına kadar görüp paylaşmakla mümkündür. Yaşanmışlıkları ve yazılanları iyi bilirsek, doğru değerlendirirsek gelecekle ilgili doğru adımlar atma olasılığı da artar. Eleştirel bakış açısı; hem başkalarının düşüncelerinden yeni fikirler üretilmesine hem de kendimizi aşıp yenilenmemize paha biçilmez katkılar sunar. Eğer birey kendi gelişimini istiyorsa hem başkalarının eleştirisini önemsemeli hem de kendisini eleştirebilmeli, kendisiyle yüzleşebilmelidir.
Süleyman TOKLU