Yaşanan eşitsizliklerin, yoksullukların karşısında bir sanatçının halkına karşı bir sorumluluğu olduğu bilinciyle (…) tavrını ezilenlerden yana koymanın gerekliliğine inanarak yolunu belirledi. Geleneksel çizgide başlayan aşıklık serüveninde üretimlerinin politikleşerek başka bir çizgiye evrilmesi açısından sanatı ve tavrıyla önemli bir yerde konumlanmıştır.
Aşık İhsani, 1932 yılında Diyarbakır’da yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Asıl adı İhsan Sırlıoğlu’dur.
Yine aynı kentte 17 Nisan 2009’da evindeki belgesel çekimi sırasında fenalaşarak hastaneye kaldırıldı, beyin kanaması geçirdiği anlaşıldı. 17 evlilik yapmış ve 17 yıl cezaevinde yatmış biri olarak 21 Nisan 2009’da hayata gözlerini yumdu.
Aşık İhsani, aşıklık geleneğinin motiflerinden biri olan (rüya) rüyasında gördüğü bir gül yüzlünün peşinden diyar diyar gezerek vardığı her yerde, sesinin, gözlerinin dokunduğu boşluklarda hayalindeki güzeli Güllüşah’ı aradı.
Tabii işin aslı, maddi dünyadaki bir sevgiliyi arayıp bulmak değildi. Asıl mesele aşkın peşindeki zorlu yolculukta yaşanacak serüvende pişmek, olmaktır.
Yani çıkılan yolculuğun kendisi aranan sevgilinin uzaklığındaki ilahi aşka yana yana ulaşmanın çekilen acılardan yılmadan, yıkılmadan yolculuğu sürdürmenin manevi güzelliğindeki aranışta saklıdır.
Zaten sonrasında Uşak Şeker Fabrikası’nda çalışırken hapishane müdürünün aracılığıyla bulduğuna inandığı Güllüşah’la (Sevim Hanım) yaşamını birleştirdi yine de aşkı yani ölümsüzlüğü aramaktan ömrü boyunca vazgeçmedi.
Güllüşah’la aşıklık geleneğinin çizdiği yola uygun bir şekilde Anadolu’nun dört bir yanını gezdi, dolaştı yoksul insanların sesi soluğu olarak onları harekete geçirmeye, bilinçlendirmeye çalıştı.
Demokrat Parti tarafından keşfedilmesinde Güllüşah‘la hikayesinin toplumda yarattığı etkinin bir sonucu olduğunu belirten İhsani, işin rivayet kısmını şöyle açıklamıştır:
“Hikayemin Güllüşah’la ilgili kısmı doğru değildir, onu ne rüyamda gördüm ne de ona âşık oldum. Uydurmadır bu hikâye. Ama halk bu hikâyeden o kadar etkilendi ki Celal Bayar beni köşke davet etti.“(1)
“Başvekil Menderes bir yavuz kişi
Bir daha cihana gelmeyen eşi
Kırk altı ’da doğdu zafer güneşi
Evel Allah sonra Demokrat Parti”
1958 yılında, Muzaffer Sarısözen tarafından Ankara radyosunda Güllüşah’la beraber her hafta çarşamba günleri, program yapmaya başlayınca zamanın en önemli kitle iletişim aracılıyla sesini daha geniş kitlelere duyurma olanağına kavuştu.
1960 sonrası dünyada ve ülkemizde, hızla gelişen siyasallaşma Aşık İhsani’nin düşünce dünyasında köklü değişim ve dönüşümlere yol açması kaçınılmazdı.
Demokrat Parti gibi sağ bir çizgide başladığı siyasi çizgisini terk ederek daha solda kendini bulması çok uzun zaman almadı.
1968 yılında TİP’ten İstanbul milletvekili adayı oldu. Yaşadıklarını, sazına sözüne, bütün içtenliği ile aktardı. En güzel bestelerinden birinin oluşumundaki hikayeyi A. Rahim’in tanıklığından aktarmak istiyorum.
“Süleyman Demirel’in lakabı Baba ya, bir gün birkaç kişiyle tartışıyor, o zamanlar Aşık İhsani de milletvekili adayı. Demirel’i eleştiriyor. Diğerleri de savunuyor. İhsani, devrimden bahsediyor, halkın özgürlüğünden filan. Arada şöyle bir cümle kullanıyor, taban artık Demirel’i istemiyor, hesap soracak, diyor. Adamlardan biri, taban ne yapabilir ki, Baba’nın karşısında deyip onu küçümsüyor.
Bunun üzerine Aşık İhsani, taban uyanıyor taban, hele bir ayağa kalksın durduramaz onu baban, diye bağırıyor, sonra da bunu ezgiye döküyor.”
“sözüm hain hırsızadır
çabalama bay düzenbaz
taban uyanıyor taban
hele bir ayağa kalksın
durduramaz onu baban“
Yaşanan eşitsizliklerin, yoksullukların karşısında bir sanatçının halkına karşı bir sorumluluğu olduğu bilinciyle, ülkenin sıcak gündeminde tavrını ezilenlerden yana koymanın gerekliliğine inanarak yolunu belirledi.
Geleneksel çizgide başlayan aşıklık serüveninde üretimlerinin ortamın da etkisiyle politikleşerek başka bir çizgiye evrilmesi açısından sanatı ve tavrıyla önemli bir yerde konumlanmıştır.
TİP’le başlayan atılımla sosyalizm fikrinin toplumda yayılmaya başladığı süreçten 12 Eylül 1980 faşist cuntasına kadarki zaman diliminde, aşıklık geleneğindeki sanatçılar gibi diğer alanlarda üretimde bulunan sanatçılar da siyasal ortamdan etkilenmiş hızla sağ-sol olarak saflaşmışlardır.
Dönemin keskin çizgisinde gerçekleşen kutuplaşmada bir kısım sanatçı, halktan emekten yana tutumla karanlık günlerin kasvetinde gelecek güzel günler umudunu toplumun bilincinde yeşertmeye çalışmıştır.
Bir kısmı da Ozan Arif gibi milliyetçi kesimde karşılık bulmuş, karanlık dönemin başlangıcına omuz vererek halkın değil, faşist ideolojinin sanatçısı olarak kendine yol açmıştır.
Günümüzde pek çok platformda tartışıla tartışıla dilimize pelesenk eden sanatçının, aydının tarafsızlığı konusunda kendisini neyin bağladığını dizeleriyle ne güzel ifade etmiş:
“sorumluyum ben çağımdan
düz ovamdan dik dağımdan
sömürgeyi torağımdan
sürene dek yazacağım.”
Aşık İhsani, özellikle 1970’lerde, kitleler nezdinde tanınırlığı artan oldukça popüler olan halk ozanıdır artık. Diyarbakır’ın yoksul bir köyünde başlayan yaşamında, ülkenin emeğin kurtuluşundaki cesur tutumuyla zorluklara göğüs germiş, kitlelerle bağı artmıştır.
Daha önce de vurguladığımız gibi yerelde “Demokrat Parti” ile başladığı politik hayatına keskin bir geçişle politik olarak tamamen karşı cephedeki TİP ile yolları kesişir. Sert, açık ve ajitatör müziğiyle meydanları harekete geçiren devrimcilerin ozanı olarak tanınır.
Şarkılarının mesajları da daha da politikleşip sertleşmeye, kitlelerde karşılığını fazlasıyla bulmaya başlayınca çeşitli engellemelerle karşılaşmıştır.
“Oy dere Kızıldere
Böyle akışın nere
Bizde can mı bıraktın
Sana can vere vere.”
Dönemin yobazları, din tacirleri de ozanın kaleminden sazından fazlasıyla nasibini almıştı. Toplumsal sorunlardaki eleştirel tutumu sanatçı tavrının en önemli özelliğidir.
“Sakal seni güzel için taşırım
Ben seni kesemem kara sakalım
Güzeli görünce hafif kaşırım
Ben seni kesemem kara sakalım.”
Günümüzde ders kitaplarından çıkarılan Tanrı’yı alaysama anlamındaki şathiye örneğiyle Kazak Abdal’ın gibi ulu ozanların yolundan gittiğini gösteren şiirlerinden de bir örnek vermek istiyorum.
“Nedendir be koca tanrım
Ben ölüyom sen ölmüyon
Şu dünya oldu olalı
Ben öldüm sen ölmüyon.”
Günlük yaşamda, insanlarla rahatça iletişim kurması, kavgası dostlukları gibi insan sevgisiyle sazının mızrabına dokunurken yokluğu ve acıları paylaşmakta ustalığını gösterdi.
Ozan Şahturna onun insanlık sevgisiyle dolu yüreği için belleğindeki anılarını yokluyor. Konuya ilişkin soru yönelttiğimizde sesinin tonundaki hüznü hissedebiliyoruz.
Aşık İhsani Şahturna “Şahkız” başlıklı yazısında Ozan Şahturna ile ilk görüşmesine ait izlenimlerini şöyle aktarmış:
“Şahturna adlı kıza şöyle bir baktım, on beş yaşında ancak vardı. Bir de güzeldi ki…Kan damlarcasına kıpkızıldı yanakları, hele kaşları…Işıldayan iki sivri uçlu hançer gibi simsiyahtılar. Saçları da öyle…İki siyah örgü ipek gibiydiler. Upuzundular da ayaklarına dökülüyordu.“
İhsani’nin gönül gözüyle gördüğü güzelliği ustaca aktarmaya çalışırken Ozan Şahturna da yaşanmışlıklara ait belleğinin kıvrımlarında kalan günlere ait düşüncelerini paylaştı.
“Evet, bu arada tabii çok hatıralarımız oldu. Bu bakımdan Aşık İhsani’de samimi bir dostluk arkadaşlık yani bir ozan bağlılığı, bir ozan arkadaşlığı, ozan yürekliliğinin olduğunu biliyorum. Onun için de İhsan ağabey, ışıklar içinde yatsın diyorum ve gönlümde o hep bir ağabey olarak, ozan olarak, bir düşün insanı olarak var olacak. Çünkü sadece filozoflar sadece bilim insanları değil, ozanlar da ülkemize ve dünyaya ışık veren insanlar da düşünürdür. O yüzden İhsan ağabey de benim gönül hanemde gerçek duruşuyla, mücadelesiyle büyük bir ozandır.”
İşçi sınıfı mücadelesinde, emeğin zorlu mücadelesine sazıyla sözüyle tüm bilinciyle katılarak grevlerde, mitinglerde, direniş barikatlarında meydanları güçlü sesiyle harekete geçiren, düşmanları korkutan sınıf ozanı olarak devrimci ozanlar geçidinde yerini aldı.
Aşıklık geleneğinin son temsilcilerinin boy verdiği ortamda ülkenin hızla değişen toplumsal çatışma süreçlerinde resmî ideoloji dışında hareket etmesi aşıklık geleneği içinden yetişenler açısından bir ilktir.
Aşık İhsani’nin serüvenine eşlik eden Ozan Şahturna devrimci mücadelenin ivme kazandığı koşullarda Devrimci Ozanlar Derneği’nin (DEVOZ) kuruluşuna tanıklığını şöyle aktarıyor.
“Ben Ozan Şahturna olarak, birçok ozan arkadaşlarımla olduğu gibi Aşık İhsani ile 70’li yıllarda DEVOZ’u kurduk. Daha önce de benim Aşık İhsani ile DEVOZ’u kurmadan önce, çok çalışmalarımız oldu. Hatta Güllü Şah ile evli olduğu dönemlerde evine gittik, orada çok derin sohbetlerimiz oldu. Daha sonra DEVOZ’u kurduk. Ardından Anadolu’nun en ücra köşelerinden metropollere kadar bütün Türkiye’yi gezdik, dolaştık. Hepsi konserler dolayısıyla oldu, tabii dostluklarımız da oldu biz onlara gittik, onlar bize geldi. Çok anı biriktirdik, çok dertlerimiz oldu, neşelerimiz, acılarımız oldu; hepsi oldu tabi diğer ozan arkadaşlarımız gibi. Ama İhsani ile daha farklıydık. Birincisi tabii DEVOZ’u kurduk. Türkiye çapında konserler verdik.”(1)
Aşık İhsani’nin yaşamının son yıllarında onunla yakından dostluk kuran şair A.Rahim Kılınç tanıklığına ilişkin kayıtlara geçmesi açısından önemli anekdotlar aktarıyor.
Bunlardan en dikkat çekeni emekli maaşını her ay A. Rahim’le bankamatikten çeken ozan, her seferinde çocukları sevindirmek için çeşitli muziplikler yapmaktan geri kalmıyor.
Paranın bir kısmıyla alınan oyuncaklar sokaklarda rastgele çocuklara dağıtılırken Aşık İhsani onların kulağına adını fısıldamayı unutmuyor. Bunun gerekçesi olarak da sevindirdiği küçük çocukların zihninde, kalbinde adının ölümsüzleşeceğine inanıyor.
Başka bir maaş gününde yine çekilen paralar küçük bozukluklar haline getirilerek çocukların bulması umuduyla sokaklara bırakılıyor. Belki böyle yaparak yoksul çocukluğunun kara günlerinden bir çıkış yolu bulmayı umut ediyor.
Aşık İhsani politik duruşunun ve mücadelesinin yanı sıra bir aşk adamı özelliği taşımasıyla da güzele zaafım var, diyerek dönemin katı kurallarının dışına çıkmakta gösterdiği yüreklilikle dikkat çekmiştir.
“Ünlü sanatçı Cem Karaca’nın 17 yaşındaki eşi Semra Uçbay’ın evlenmek için kendisini kaçırdığını iddia eden Sırlıoğlu, “Uzun yıllar Fransa’da yaşadım, ancak yaşadığım toprakların hasretini çekince dayanamayıp Diyarbakır’a geldim. Ünlü olduğum 1960’lı yıllarda, şimdiki pop sanatçısı Tarkan gibi kadınların büyük ilgisini çekiyordum. Balerinler, tiyatro ve sinema dünyasından çok sayıda kadınla evlenip boşandım.”(2)
Yine aynı konuyla ilgili Ozan Şiar da görüşmemizde kayıtlara geçmesi açısından her yaşta aşkın peşinde koşan bu çocuksu ozana ait tanıklığını okuyucularla paylaşmak istediğim için aktarmak istiyorum.
“Bizim felsefemiz, yolumuzda sanat da mizah da hiciv de var. Biliyorsunuz, Aşık İhsani devrimci haykıran ozandır, aynı zamanda Karacaoğlan gibi güzellemeleri olan, çok da aşkı meşki olan biridir. İhsani bana şöyle demişti: ‘Erenler, (o erenler ifadesini çok kullanırdı Şahturna’nın da bildiği gibi) ben hemen hemen kimi sevdiysem, gönül bağladıysam hepsini elde ettim, bir Şahturna’yı elde edemedim, Şahturna’dan yüz bulamadım.‘”
“Ozan Şah Turna ile biz sanat ve özel yaşamlarımızı birleştirdikten sonra da telefonla birçok kez görüşmemiz oldu. Kendisi de bir yazısında yazdığı gibi (“Şah Kız” yazısında) Ozan Şahturna, Ozan Şiar, diye yiğit birisiyle evlenmiş demiş. Sağ olsun, onun gözünde öyle görülmem benim için bir onurdur. Teşekkür ediyorum, var olsun Şah Turna da Aşık İhsani de.”
17 Nisan 2009’da evinde yapılan belgesel çekimleri sırasında yaşadığı aşırı heyecan nedeniyle fenalaştı. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Cerrahi Servisi’ne yatırılan Aşık İhsani’nin tansiyonunun yükselmesi sonucu beyin kanaması geçirdiği belirlendi.
Yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alınan Aşık İhsani, 21 Nisan 2009’da sabah saatlerinde yaşamını yitirdi. Diyarbakır’ın Şehitlik semtindeki mezarlıkta sessizce toprağa verildi.
Devrimci ozanlar meydanında gürül gürül sazıyla ve sözüyle İhsani unutulmaz ozanlar arasında yerini hakkıyla aldı.
Dadaloğlu gibi kavgacı, Karacaoğlan gibi aşkın peşinde renkli bir ömür sürdü.
Anısına ve kavgasına saygıyla.
NOT:
1) Yazıya katkılarından dolayı Ozan Şahturna ile eşi Şiar Ağdaşan’a ve Aşık İhsan’inin Diyarbakır günlerinin yakın tanığı şair dostum A.Rahim’e teşekkürü borç bilirim.
2) Görseller Ozan Şahturna’nın kişisel arşivinden alınmıştır.
(1) Aşık Şiirinin Politikleşme Sürecinde Aşık İhsani, Barış Demir Kaya ,Yüksek Lisans Tezi Syf:133
(2) https://www.mynet.com/yasami-film-gibi-110100188983
KAYNAKÇA:
https://simurg.info/2009/04/22/asik-ihsani/
http://old.08haber.com/makaleGoster.php?id=4534
https://bizim-paylasimlar3.webnode.com.tr/
ESERLERİ:
ŞİİR: Âşık İhsani’nin Hayat Hikâyesi ve Şiirleri (1960), Âşık İhsani ve Güllüşah (1960), Ağalı Dünya (1964, 1965), Yazacağım (1967), Bakalım Hele (1967), Ozan Dolu Anadolu (1973), Bak Tarlanın Taşına (1974), Vur Ağa’nın Başına (1975), Dünden Bugüne Âşık İhsani (1976), Beyaz Köle (1985), Düş Değil Bu (1999), Bıçak Kemikte (2002).
EKLER:
1- Ozan Şahturna’nın video çözümlemesi:
Aşık Şah Turna: Ben Ozan Şah Turna olarak, birçok ozan arkadaşlarımla olduğu gibi Aşık İhsani ile 70’li yıllarda DEVOZ’u kurduk. Daha önce de benim Aşık İhsani ile DEVOZ’u kurmadan önce, çok ilişkilerimiz oldu. Hatta Güllü Şah ile evli olduğu dönemlerde evine gittik, orada çok derin sohbetlerimiz oldu. Daha sonra DEVOZ’u kurduk. Ardından Anadolu’nun en ücra köşelerinden metropollere kadar bütün Türkiye’yi gezdik dolaştık. Hepsi konserler dolayısıyla oldu, tabi dostluklarımız da oldu biz onlara gittik, onlar bize geldi. Çok anı biriktirdik, çok dertlerimiz oldu, neşelerimiz, acılarımız oldu; hepsi oldu diğer ozan arkadaşlarımızla olduğu gibi. Ama İhsani ile daha farklıydık. Birincisi tabii DEVOZ’u kurduk. Türkiye çapında konserler verdik.
İhsani’nin eserleri her konuyu ele alan, işlediği konularda insanları heyecanlandıran, bilinçlendiren, bilimsel eserlerdir yani birkaç kitap okumuş kadardır.
Ozan Şiar: DEVOZ derken, Devrimci Ozanlar Birliği. Kısaltılmışı DEVOZ.
Aşık Şah Turna: Evet. Bu arada çok hatıralarımız oldu. Bu bakımdan Aşık İhsani’de samimi bir dostluk arkadaşlık yani bir ozan bağlılığı, bir ozan arkadaşlığı, ozan yürekliliğinin olduğunu biliyorum. Onun için de İhsan ağabey, ışıklar içinde yatsın diyorum ve gönlümde o hep bir ağabey olarak, ozan olarak, bir düşün insanı olarak var olacak. Çünkü sadece filozoflar sadece bilim insanları değil, ozanlar da ülkemize ve dünyaya ışık veren insanlar da düşünürdür. O yüzden İhsan ağabey de benim gönül hanemde gerçek duruşuyla, mücadelesiyle büyük bir ozandır. Hepinize selamlar, sevgiler.
Ozan Şiar: Teşekkür ediyorum, ayrıca Aşık İhsani “Ozan Dolu Anadolu” kitabında senden bahsediyor. Ayrıca “Şah Kız” diye senin için özel de bir makale yazmıştı çeşitli dergide. Onunla mizahi, espritüel anlamda da çok güzel anıların olmuştu. Tabii onu çok fazla açmıyorum.
Aşık Şah Turna: Tabii tabii. Seninle de çok anısı var. Tabii sen Türkiye’de olduğun dönemlerde görüşmüş olabilirsin, yurt dışında da telefonla görüştü seninle. Demişti ki “Gerçekten ben bu dünyadan rahat veda edeceğim. Çünkü Şah Kız iyi, dürüst bir insanla, ozan bir insanla evlenmiş.”
Biliyorsun yurt dışında da biz telefonla görüştük, Burada, Almanya’da ve Fransa’da da görüştük sanırım.
Bir de İhsani abi’in sosyal yönü çok (gelişmişti). Hemen insanlarla samimi olurdu, dostluk kurardı. Onun bir de deha’sı vardı. (gülüyor). Bütün arkadaşlara, kız arkadaşlara, erkek dostlara, yoldaşlara hemen deha ismini eklerdi.
Ozan Şiar: Evet, Fatihdeha Ayşedeha, Aslıdeha diye. Peki, teşekkür ediyorum Ozan Şah Turna. Ben de arkadaşımıza bunu ileteceğim.
Aşık Şah Turna: Evet, ben de teşekkür ederim.
Ozan Şiar: Sen de sanat yaşamındaki direncinle, bu çağa uyarlanan çağrışımla ürettiğin eserler ile direncinle duruşunla o güzel felsefi yapıtlarınla, sazınla sözünle bin yaşayasın.
Aşık Şah Turna: Teşekkür ederim canım, sağ ol.
2- Ozan Şiar Ağdaşan ses kaydı çözümlemesi:
Birçok ozan dostların olduğu gibi, ben Ozan Şiar’ın da değerli üstat Aşık İhsani ile görüşmüşlüğü, anıları olmuştur. Tabii Aşık Şah Turna kadar çok yönlü, çok renkli anılar olmasa da en azından memleketimde, bizim öğrencilik yıllarımızda Ozan Şahturna ile Aşık İhsani ile diğer ozanlarla verdiği konserlerine, gezilerine gitmişimdir. O haykıran dev sesiyle (sahnedeki performansına) çok tanık olmuşumdur. Sahnede adeta bir sanatçı gibi değil (“yalnızca bir ozan değil” demek daha doğru), aynı zamanda bir tiyatrocu gibi, vücut figürleriyle jest mimikleriyle sahneyi doldururdu. Hele hiç unutmam, bir konserinde de yine tarağını çıkarır, gür pala bıyığını tarardı. “Biz varız, bre dostlar deha deha” türkülerinde adeta coşku seline kapılırdı kendisi ve kitleyi de coştururdu.
Ozan Şah Turna ile biz sanat ve özel yaşamlarımızı birleştirdikten sonra da telefonla birçok kez görüşmemiz oldu. Kendisi de bir yazısında yazdığı gibi (“Şah Kız” yazısında) Ozan Şahturna, Ozan Şiar diye yiğit birisiyle evlenmiş demiş. Sağ olsun, onun gözünde öyle görülmem benim için bir onurdur. Teşekkür ediyorum, var olsun Şah Turna da Aşık İhsani de.
Bizim felsefemiz, yolumuzda sanat da mizah da hiciv de var. Biliyorsunuz, Aşık İhsani devrimci haykıran ozandır, aynı zamanda Karacaoğlan gibi güzellemeleri olan, çok da aşkı meşki olan biridir. İhsani bana şöyle demişti: “Erenler, (o erenler ifadesini çok kullanırdı Şah Turna’nın da bildiği gibi) ben hemen hemen kimi sevdiysem, gönül bağladıysam hepsini elde ettim, bir Şah Turna’yı elde edemedim, Şah Turna’dan yüz bulamadım.” (gülüyor)
Kendisine çok büyük saygım var, o duruşuna, o güzel turna sesine, o güzel coşturan eserlerine, yiğitliğine. “Ne yazık ki ben erişemedim, sen eriştin.” dedi. Tabii ki bu ozanlık, sanat dilinde, edebiyat dilinde nazı geçip bir muhabbet diliyle bir sohbet diliyle, sanat diliyle konuşulan bir muhabbettir. Ve kendisi çok saygı, sevgi beslediğim birisiydi.
Şimdi bu dönemde de özellikle baylar arasında, Aşık İhsani gibi haykıran, mücadeleci İhsanilere ihtiyaç var diyorum. İyi ki en azından 68 kuşağının dev gür sesi hala haykıran Ozan Şahturna’mız var.
Görüşmek üzere, tüm dostlarımıza şiir, türkü, öykü tadında sevgilerimizle…
Direncin umudun, sevginin, özgürlüğün sanatın adına karanlıkların inadına…
NOT: Parantez içinde yer alan italik olmayan ifadeler Ozan Şiar’a, italik olan ifadeler ise editöre aittir.