Eskiden dünya radyoları vardı. (…) Hışıltılar arasında bazen sesler netleşir sonra tekrar hışıltılar arasında anlaşılmaz olur ve kaybolurdu. Bu türlü türlü dünya dillerindeki yayınlar o zamanlar için uzaklardan gelen seslere kulak vermenin bir yoluydu.
Eskiden dünya radyoları vardı. Bunların genelde yuvarlak biçimli frekans arama düğmeleri olurdu. O düğmeyi çevirirken arada bir frekansı yakalamak için epeyce uğraşmak gerekebilirdi. Hışırtılar arasında bazen sesler netleşir, sonra tekrar hışırtılar arasında anlaşılmaz olur ve kaybolurdu. Türlü türlü dünya dillerindeki yayınlar o zamanlar için uzaklardan gelen seslere kulak vermenin bir aracıydı.
Tr’de yassax olduğu için örneğin komünistler Moskova Radyosu Türkçe bültenlerine, Kürtçe dinlemek isteyen Kürtler ise Yerewan ya da Bağdad radyosuna kulak verirlerdi.
İşte o vakitlerde bir başka güruh daha bu radyolara meraklıydı. Müzisyenler internetin olmadığı o zamanlarda o düğmeyi çevirerek şarkı avlardı. Bunun ilham almak için yapılanı elbette masum bir şeydi. Lakin bunlar arasında ‘şeytana uyanlar’ da oluyordu. Ne de olsa yaptıkları iş onlara okyanusta balık avlamak gibi geliyordu. Yakalanmayacaklarına olan güvenin, frekansları yakalayan o düğmenin yarattığı yanılsamada yattığını tahmin ediyorum. Frekanslar öyle bir hassasiyetle uğraşarak ve zorlukla yakalanabiliyordu ki hele bir de kendilerinin bile anlamadıkları dillerdeki bu şarkıları bulduklarında, bunun eşsiz bir başarı olduğu ve kimselerin haberi olmayacağı duygusu onlara hakim oluyordu. Elbette izin alınarak yapılan adaptasyon-aranje şarkılardan söz etmiyoruz burada. Onlar apayrı işler.
Şimdi burada aslında değişik dillerdeki şarkı, türkülerin başka dillere aktarılmasını ve bu şekilde halklar ve kültürler arasında bağlar oluşturulmasını olumlu bulduğumu söyleyeyim. Ama buradaki olmazsa olmaz şart bu işin dürüstçe yapılması.
Maalesef konumuz bağlamında hırsızlığın pek de yargılanmadığı, yağma ve talan yapmış ecdadla övünmenin, ganimetin normalleştiği bir toplumsal siyasal arka planın varlığını görmezden gelemeyiz. Gene konu özelinde dikkatimi çeken bir başka şey de ‘oryantalizm’ denilen olguya benzerlik. Nasıl mı? Araklanan şarkılara bakınca bunun hesaplı ve bilinçli bir tavır olduğunu ve resmi politikalarla paralellik taşıdığını tespit edebiliyoruz. Örneğin Avrupa dillerinden şarkılar araklanmıyor. O biraz sıkıyor çünkü. Orada gayet medeni olunuyor ve gerekli prosedürler uygulanıyor(du o zamanlarda). Ama sıra yerli azınlık dillerine ve doğu dillerine gelince pervasız bir talancı çıkabiliyordu o medeni bestecilerin içinden. Önlerinde resmi bir örnek de vardı. TRT ve ünlü türkü derleyicisi Muzaffer Sarısözen. Onun internette bir fotoğrafına denk gelmiştim. Birkaç jandarma eşliğinde derleme vazifesini yaparken. Köylülerin korku içerisinde oldukları ifadelerine yansımıştı. Ne mi yapıyordu bu adam? Köy köy gezip ezgileri kayda alıyor ve Türkçe olmayanlara Türkçe sözler yazıyordu.
Yani demem o ki önlerinde böyle resmi örnekler olan bu bazı ünlü besteciler bu aynı efendi-sömürgeci tavrı izlediler. Siyasi olarak güçsüz ve hesap soramayacak gördükleri kültürleri talan ederken etik kaygıları unuttular.
Lakin gün oldu, devran döndü, internet diye bir icat çıktı, dünyayı küçülttü ve bu foyaları da ortaya döktü ve döküyor. Eeee, garip hırsızcıklar bunu öngöremediler. Çoook öngörülü olup şarkılarında sırlar barındırdığı iddia edilenleri bile…
Bütün bunları sadece tahmin ederek yazmadım. Kendim müzik alanında sadece bir dinleyiciyim. Lakin bu alanın içinden aldığım duyumlar bu yönlüydü. Yani somut olarak dünya radyoları aracılığıyla araklama yapıldığı bilgisi gelmişti.
Şimdi bu konuda özel bir araştırma yapmışlığım yok. Ara sıra tesadüfen rastlıyorum bu çalıntılara.
Ve aklıma şu geliyor: Neden bir arkadaş çıkıp da bu konuyu bilimsel bir tez, belki bir master ya da doktora tezi şeklinde ele almıyor? Tabi bu çok kapsamlı bir çalışma olurdu. Bunu bir müzisyenin ya da müzik öğrencisinin yapması uygun olur. Kim bilir neler neler çıkar? Tabi tez olması için yürekli bir tez danışmanı hocanın bulunması gerekir.
Evet, pek çok fanatik taraftarın hoşuna gitmez böyle şeyler. Ama gerçek, devrimcidir.
İlginç bir tesadüf oldu. Bu yazıyı Köln’de Almanca ismini Türkçeye çevirirsek ‘Dünya Radyosu’ anlamına gelecek Hostel’in Cafe’sinde yazdım. Köln’e yolu düşenlere şiddetle öneririm. Adı Weltempfänger. Sahipleri, çalışanları ve atmosferi ile favorilerim arasındadır.
Sarısözen derleme yapacağım derken bir çeşit aranjman yapmış. Peki, bu türküler yöresinde Kürtçe okunuyor mu yoksa bu derlemeler hiç olmazsa ezgiyi mi kurtarmış?
Yazıda aşırma yoluyla yapılan deformasyonların, azınlık kültürüne karşı yürütülen asimilasyonun bir parçası olduğu vurgulanmış. Dolayısıyla popüler müzikte sıkça rastlanan “aranjman” ile karşılanabilecek bir durum değil bu.
Bir halkın sorunlarından bahseden, dahası o halkın varlığına karşı yürütülen politikaların izine rastlayabileceğimiz, varlığı o halkla anlam kazanmış ürünlerin içinin boşaltıp çalınması yerine “ezginin korunması” avunmasıyla hareket etmek, işlevsiz iktisadi bir hesaplamadan öteye geçemez.
‘Arajman’ dediğiniz işler daha çok batı dillerinden alınan şatkılara yapılmış. Ya da en azından arkasında hesap sorup hak arayabilecek kurumları ve güçlü devletleri olan (İran gibi) eserlere. TRT gibi halkın vergileriyle finanse edilen bir kurumun gene o halkın azınlık ve güçsüz olan kesiminin kültürel ürünlerini talan ettiğini görüyoruz. Bunun adı kültürel sömürü hatta kültürel soykırım olabilir. Kürtler çok güçlü sözel aktarım geleneğine sahipler ve o sayede bunca baskıya rağmen o şarkılar yaşayabildi.