“Şairler Kahvehanesi” Üzerine Bir Değerlendirme

“Şairler Kahvehanesi” edebiyatımızın tarihsel geçmişine ışık tutan, bir arkeolog titizliğiyle kültür katmanları gözetilerek hazırlanmış bir kitap. Yazar edebiyatımıza ilişkin karanlıkta kalan, pek çoğumuzun bilmediği konuları tanıklıkların ışığında çeşitli kaynaklardan da karşılaştırmalı bir biçimde okuyucu ile buluşturuyor.

Tahir Abacı’nın “Şairler Kahvehanesi” adlı kitabı 2000 yılından itibaren “Yasakmeyve” dergisinde 21 sayı yayımlanan ve sonraki süreçte diğer dergilerde devam eden benzer içerikli yazılarının bir araya getirilmesiyle oluşmuş. İlk baskısı 2018 yılında yayımlanan kitabın yeniden gözden geçirilmiş ikinci baskısı Nisan 2021’de raflarda yerini aldı.

“Şairler Kahvehanesi” edebiyatımızın tarihsel geçmişine ışık tutan, bir arkeolog titizliğiyle kültür katmanları gözetilerek hazırlanmış bir kitap. Yazar edebiyatımıza ilişkin karanlıkta kalan, pek çoğumuzun bilmediği konuları tanıklıkların ışığında çeşitli kaynaklardan da karşılaştırmalı bir biçimde okuyucu ile buluşturuyor. Bunu yaparken de yazdıklarında akademik bir kuruluk, okuyucuya üstünlük taslamak yok. Canlı ve yalın anlatımıyla okuyucunun ilgisini daha ilk adımda çekmeyi başarıyor. Böylece şairlerin kişisel dünyasına adeta kara kutusuna doğru yavaş yavaş yolculuğunuz başlamış oluyoruz.

Geçmişten günümüze bir kahvehanenin bahçesindeki çınar ağacının altında oraya buraya dizilmiş şairlerle adeta sohbet havasında ilerliyor kitap. Tahir Abacı, geçmişi bir kahvehane sahnesi olarak düşündüğü kitabında şairleri yüzyıllara göre masalara oturtmuş. Onlar çağdaşlarıyla sohbet ederken rahatsızlık vermeden sessizce aralarında geziniyor. Arada bir soluklanan şairlerin boşalan çay bardaklarını dolduruyor, meraklısına has karışımlı şerbetler ikram ediyor. Okuyucu karşısındaki bu şiirsel, teatral sahneyi soluğunu tutarak izlerken yazarın kaleminden de şiir bilgisine giriş yapıyor. Özellikle şiirle uğraşanlara, ya da iyi bir okuyucu olmak isteyenlere “şiir ve gelenek” ilişkisi üzerinden ders kitaplarının dışında ilgi çekici bir yaklaşımla şiir tarihimizde uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Günümüzde hep söylenegeldiği gibi şiir yazanın, şiir kitabı okuyandan oldukça fazla olduğu biliniyor. Şiir, en zor ve birikim gerektiren edebi türlerden biri olmasına rağmen sosyal medya kullanımının artmasıyla dolaşıma giren imgelerin ortak havuzdan beslenmeyi kolaylaştırması nedeniyle kolay zannediliyor. Gün geçtikçe yerleşen bu kolaycılık algısı şipşak şiirlerin ve tiktok şairlerin sayısını arttırıyor. Herhangi bir derinliği olmayan günlük hayatın dillere pelesenk etmiş aforizmalarından harmanlanan bu dizeler ne yazık ki kimilerince gerçek şiir sanılıyor.

Yayınevi piyasasının, herkesin dertlendiği gibi, zorunlu olarak üç beş sermaye sahibinin etkisi altında olduğu biliniyor Kitap sektöründen konuşulmaya başlayan “Sabit Fiyat Yasası’nın yakın zamanda meclis gündemine geleceğinin belirtildiği şu günlerde bir kitabın fiyatının her yerde aynı olması gibi ucube bir uygulamanın yasalaşacağı söylenmekte. Bu kitap piyasasında tekelleşmenin bir ürünü ve sorunları daha da derinleştirecek bir tasarı elbette. Ama bahsettiğimiz bu piyasa döngüsüne giremeyen şairlerin dosyaları, dijital baskı adında parayla ve az sayıda basılmakta. Bedelini ödeyerek kitap bastırmak-nitelikli şairleri bunun dışında tutuyorum- şipşak şiirlerin hiçbir editoryal incelemeye tabi tutulmadan kitaplaşması demek. Asıl bağlamımızdan konuyu koparmadan “Şairler Kahvehanesi” işte böyle bir piyasa gidişatında okura nitelikli kitaplar basmak üzere kurulmuş mütevazı bir yayınevi olan “İkaros” tarafından basılmış. Bu anlamda yayıncının hakkını bastığı diğer kitaplara baktığımızda teslim etmek gerekir.

Şiir bilgi ve birikim işidir, bir şair en yalın haliyle şiirini söyleyebildiği gibi imgesel ve çağrışıma dayalı olarak da ifade edebilir kendini. Nasıl ifade ederse etsin, dünya görgüsünü ve bilgisini arttırmak ve bunu eserlerine yansıtmak zorundadır. Şiir bilgisi olmayanın yazacağı şiirin derinliği ancak içine girince belli olur. Nitelikli bir okur birkaç şiiri okuduktan sonra içine düştüğü yüzeyselliği hemen anlar. Ne kadar piyasacı yaklaşımlarla öne çıkarma, ödül gibi zorlayıcı unsurları devreye sokma gibi hilelere başvursalar da bunların zamanın eleğinde eleneceği kalıcı olmayacağı ortadadır.

Şimdi kitabın içerisinde yer alan kahvehane konuklarından bazılarını sizlerle buluşturmak, konuşturmak istiyorum. Okuyacağınız metin kitap hakkında bir bilgi edinmeniz amacıyla benim öne çıkarmaya çalıştığım kısacık paragraflardan oluşacak. Kitabı merak edenleri Şairler Kahvehanesi’nin satırları arasında okumaktan büyük zevk alacakları şairler bütün yaşanmışlıklarıyla okurunu bekliyor. Bence onları fazla bekletmeyin, sizler de hiç vakit kaybetmeden Şairler Kahvehanesi’ndeki dost masasında yerlerinizi alın.

ŞAİRLER GEÇİTİNDEN ÖNE ÇIKAN İZLENİMLER

Kitaptan, henüz okumamış olanlar için biraz önce yukarıda bahsettiğim gibi bazı paragrafları buraya taşıyarak kısacık da olsa bir şairler geçidini oluşturmak istedim.

“…Deli Birader dilrubalarla sefa sürmek, velilik taslamak, delilik etmek arasında gidip gelen bir kişilik. Bu hiperaktivite Deli Birader’i oradan oraya sürükleyecektir.”(Syf:22)

Son günlerde bir mafya liderinin ağzından düşürmediği, ”Biz bu ülkenin delileriyiz.“ sözü tehdit içerse de bizim Deli Birader gerek yaşamı gerekse yazdıklarıyla deli lakabına uygun geçek bir şair ruhunun gelgitlerini yansıtıyor.

Şairler arası bir çekişme sonucu ayak oyunlarıyla ipin ucuna gönderilen Pertev Paşa’nın kaderini de paylaşıyoruz. Rekabet halinde olduğu Akif Paşa’nın tuzağına düşmekle şairler arası rekabetin ne denli acımasız olduğuna şahit oluyoruz.

“Rivayet o ki; Pertev Paşa’nın idamının durdurulması için arkadan ikinci bir mübaşir gönderilir, gelgelelim vardığında idamın gerçekleşmiş olduğunu görür ve Vali Emin Paşa ona şöyle der: ”Allah senin de benim de belamızı versin ki, sen yirmi dört saat evvel gelmedin, ben de fermanın icrasını yirmi dört saat tehir edemedim.” (Syf:47)

Namık Kemal Tanzimat edebiyatının kurucu unsurlarından biri sayılır Şinasi ile birlikte. Onunla ilgili hep bir kafa karışıklığı vardır insanların aklında. Herkesin kendine göre ipuçlarını eserlerinden ve yaşamından bulup çıkarttığı bir Namık Kemal portresi vardır karşımızda. Böyle bir kozmopolit özellik dönemin eserlerine de yansır. Bunda belirleyici olan en büyük etken yeni tanışılan Batı düşüncesiyle yüzyıllardır ait oldukları Doğu düşüncesi arasında kalmalarıdır. Tanzimat döneminde bu düalist yapı Ziya Paşa’da daha görünür olmuştur. Ha, deyince yeni öyle kolay kurulmuyor yani. Aşağıdaki alıntıya bakarak Namık Kemal’i bir sosyalist sayabiliriz mesela kendimizce.

“Türkiye basınında Paris Komünü hakkında tek olumlu yorum neredeyse sadece Namık Kemal’den gelmişti. N.Kemal’in sosyalist düşüncelerle tanışması,1865’te yurt dışına gittiği dönemde oldu.”(Syf:59)

Kitaptan bahsetmeden geçemeyeceğim öne çıkan diğer bir örnek de devlet memuruyken bile hiciv huyundan vazgeçmeyen tıpkı Nefi gibi dili yüzünden başı beladan kurtulmayan bir şair olan Eşref’tir.

“Eşref sonunda anılan ilişkileri kullanılarak düzenlenen bir “kumpas” sonucu tutuklanır. Kumpas ilginçtir ve günümüzde de örnekleri görüldüğü üzere, başkasına suç yükleyerek suçtan kurtulmanın çirkin bir örneğidir.”(Syf:71)

İnsanlar yaşarken aralarında dünya görüşü bakımından farklılıklar olsa da sorun ya da kavga yaşamayabilirler. Tevfik Fikret ve Mehmet Akif  “Öldükten Sonra Kavga Eden(Ettirilen)İki Şair” olarak alınmış kitaba. Ardılların kamplaşması bu iki şairin Asım’ın nesli/Haluk’un nesli gibi bir kavram üzerinden kolaylıkla yapılabilmiş.

“İki şairin ölümünden sonra birer temsile atanarak kavganın kutupları haline getirilmeleri de egemen ideolojinin her iki kanadının da yönetici elit ile ilişkili olduğunun bir başka göstergesi.”(Syf:89)

Edebiyatımızda saf(öz) şiir anlayışı içerisinde değerlendirilen ve benzerlikleri bununla da kalmayan iki şairi Yahya Kemal ile Ahmet Haşim’dir. İkisi arasında şiir anlayışlarında benzerlik olmasına rağmen tatlı bir rekabet de söz konusudur. Kitapta bu ikilinin arasındaki durum paralel hayatların ya da öksüzlerin bir kavgası olarak not edilmiş.

“Çatışmalara rağmen paralellik sürüyor. İkisi de yalnız yaşadılar. Yahya Kemal’in aşklarına süreklilik kazanamayan karşılıklar bulduğu oldu. Ahmet Haşim ise daha çok platonik takıldı, bir de nişanlanma girişimleri oldu. Nişanlı adayı kızlardan birinden meyve şeklinde broş taktığı için bir başkasından annesi cebine uskumru dolması koyduğu için caydı.”(Syf:137)

Toplumcu gerçekçi şiirin öncülerinden Nazım Hikmet TKP’deki örgütlü yaşantısı ve örgütçü yönüyle pek çok sosyalist şairden ayrılır. Pavli adasındaki Nazım Hikmet dışındaki 7 kişinin katılımıyla gerçekleşen parti kongresinden sonraki süreçlerde örgüt içinde bir takım sıkıntılar ortaya çıkmış. Doktor Hikmet Kıvılcımlı bu siyasi hesaplaşmanın sonunda işi Nazım’ın şiirini yerle bir etme çabasına vardırmış. ”Şair Nazım Hikmet’in şiirlerine vermek istediği sözde Marksist şekli, iğreti bir gömlek gibi soyup atın. Altından Babıali kaldırımlarında her dakika rastladığınız, bir küçük burjuva şairi fırlayıp çıkacaktır.(Syf:161)

Yine kitaptan öğrendiğimize göre bu ağır sözlerin gerçek hayatta pek karşılığı olmamıştır. Çünkü yaşanılan dönemde sistemin ağır baskılarından herkes nasibini fazlasıyla almaktadır. “Dahası tıklım tıklım dolu Sultanahmet Cezaevi’nde ranzalar arasında serilen yer yatağında birlikte uzanmak zorunda kalmışlar, geceyi sabaha kadar söyleşerek geçirmişlerdir.”(Syf:161)

Acılı Kuşak şairlerinden Enver Gökçe, onurlu duruşun simgesi gerçek bir halk sanatçısıdır. Kimi zaman kentlerin, yoldaşlarının vefasızlığından doğup büyüdüğü köyüne sığınmak zorunda kalmıştır. Tahir Abacı onun yaşamını birinci elden aktarıyor. ”Köyü hem sevdiği ve onsuz edemediği, şiirlerini besleyen önemli bir kaynaktı, hem de zorunlu sığınağı. Konuşmalarımızda bunu sık sık vurguluyordu. Akşam köy kahvesine gittiğimizde de köy halkının ona olan sevgisini gözlemledim. Hem saygı gösteriyorlar hem arada bir takılıyorlardı. ”Çeçe” diyorlardı Enver Gökçe’ye, sanırım biraz soyadına gönderme yaparak, biraz sempati belirtisi olarak”(Syf:201/202)

Dayak yeme rekortmeni olarak İkinci Yeni şairlerinden ilhan Berk de kitapta yerini almış. Ucuz bir şarapçıda demlenen şairleri iyi bir yerde içki ısmarlama vaadiyle masadan kaldırırmış Berk. Olayın akışına bir de kitaptan bakalım: ”Gittikleri yer gerçekten sıra dışı bir yerdir. Yerler, içerler söyleşirler. Hesap gelir. O zamanın parası 38 TL. Aksoy hesabı Berk’in önüne koyar. İlhan Berk ellerini cebine koymuş ilgisizce ıslık çalmaktadır.”( Syf:241)Sonrası malum, Can Yücel tarafından bilindik yöntemlerle para tahsil edilir, hesap ödenir.

En son olarak kitaptan burada bahsini geçireceğim şair Arkadaş Z. Özger. Aynı zamanda Tahir Abacı’nın üniversite yıllarından yakın bir arkadaşı Z. Özger. Geçenlerde adına çekilen bir belgesel ve düzenlenen şiir yarışmasıyla sürekli gündeme geldi, tartışmalara konu oldu. Tahir Abacı yakın arkadaşının şiiri üzerine yıllar geçtikten sonra şöyle bir tespitte bulunmuş:

“Bugün şiirlerine tekrar baktığımda o günlerin genel havasını ve eğilimlerinin Arkadaş’taki etkilerini daha iyi görüyorum. Soluklu mimarisi sağlam özgünleşme yolunda ilerleyen ama tam kurulmamış bir şiiri söylüyor henüz.”(Syf:276)

Evet, Şairler Kahvehanesi’nden gözüme takılanlardan kısacık bir örnekleme yapmaya çalıştım. Kitabın bütünselliği içinde benim yazdıklarımdan çok daha fazla şair bulunuyor elbette. Şairlerin insani yönü şiirleri, hayata bakış açıları insani ilişkileri detaylı bir şekilde yer alıyor. Kitaptaki yazarlar:  ” Deli Birader, Zatî, Esrar Dede, Dertli, Akif ve Pertev Paşalar, Keçecizade İzzet Molla, Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Eşref, Leyla Saz, Adanalı Ziya, Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Abdullah Cevdet, Rıza Tevfik, Andelib, Neyzen Tevfik, Filorinalı Nâzım, Fazıl Ahmet, Hamamîzâde İhsan, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Asaf Halet Çelebi, Nâzım Hikmet, Hasan İzzettin Dinamo, Necip Fazıl, Celal Sılay, Garipçiler, A.Kadir, Niyazi Akıncıoğlu, Enver Gökçe, Ahmed Arif, Mehmed Kemal, İlhan Berk, Can Yücel, Attila İlhan, Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Ece Ayhan,  Arkadaş Z. Özger, Enver Ercan…”(Tanıtım Bülteninden)

Sonuç olarak; özellikle edebiyat öğretmenlerine, öğrencilerine ders konularını anlatırken kuru bir kitabi bilginin aktarımı dışındaki çağdaş yaklaşımlara açık olmalarını öneririm. Çünkü şairlerin yaşantılarındaki ilginç anekdotların öğrenme süreçlerine katkı sağlayacağı ezber bilgiden daha değerli olacağı ortadadır. Şiir severlere, şiir yazanlara da söyleyeceklerim var. Fuzuli’nin dediği gibi: “İlimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir.”

Nice değerli çalışmalarda buluşmak dileğiyle…


Bu yazı; ilk olarak “https://www.demokrathaber.org/sairler-kahvehanesi-uzerine-bir-degerlendirme” adresinde yayınlanmıştır.

 

Kitabın adı: Şairler Kahvehanesi

Kitabın yazarı: Tahir ABACI

Sayfa sayısı: 336

Konu: İnceleme/Araştırma

Yayınevi adı: İkaros Yayınları

Yayın tarihi:

1. basım/ Ekim 2018

2. basım / Nisan 2021

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin "Cinsellik, Aşk ve Sanat" dosya konulu dokuzuncu sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar