Şarkının kilit sözleri “Gitçek gitçek geldiği gibi gitçek / Her şeyin sonu var bu çile de bitçek” sözleridir. Gidecek olan ad verilerek gösterilmese de üstü kapalıca kimin gideceği ülkenin güncel durumuna bakılarak kestirilebilir.
Ülkemizde arabesk müzik, aydınlanmacı kültürden, bilimsel düşünceden uzak, temeli inanç ve iman üzerine kurulu halk kültürünün bir parçasını oluşturmaktadır. Biçim açısından tarihi pek uzağa dayanmasa da özü açısından Arap / İslam kültürüne dek dayanmaktadır. Daha önce birçok toplumbilimcinin, dilbilimcinin, denemecinin yazdıklarını yinelememek için bu müzik türünün çözümlemesine burada uzun uzadıya girmeyeceğim. Söz konusu yazılarda bu tür ürünlerin sözlerindeki ortak payda olarak şunun belirginleştiği kesindir: umutsuz bir sevdanın, tutkunun yarattığı çözümsüzlük, güçsüzlük karşısında içine kapanan bireyin ağlamaklı, yakınmalı söylemi; savunma konumunda saplanıp kalmış, bireysel başkaldırısını toplumsal başkaldırıya dönüştürememiş, onun için şükretmeyi, sabretmeyi, içinde bulunduğu durumun geçeceğini beklemeyi, kaderine boyun eğmeyi tek çözüm olarak gören bireyin çekilen acının cezasının verilmesi için tanrıya başvuran söylemi.
Bu gerçeklikten yola çıkarak Tarkan adlı şarkıcının son zamanlarda ülkenin büyük bir kesiminde çok beğeni toplayan, umut ışıkları yakan şarkısının sözlerine baktığımızda yukarıda belirttiğimiz ortak paydanın bütün dayanaklarını buluruz. Şarkının kilit sözleri “Gitçek gitçek geldiği gibi gitçek / Her şeyin sonu var bu çile de bitçek” sözleridir. Gidecek olan ad verilerek gösterilmese de üstü kapalıca kimin gideceği ülkenin güncel durumuna bakılarak kestirilebilir. Gelgör ki yalnızca bu anahtar sözler değil, şarkının bütün sözleri bir ayaktopu takımına karşı öteki takımın yandaşlarınca haykırılabilecek sözler de olabilir. Sevilmeyen, kendisinden bıkılan, bunaltıcı bir erkeğe ya da kadına ilişkin söylenecek sözler neden olmasın? Düşlem yetimizi biraz daha zorlarsak bu tür sözlerin başka kimler için ya da hangi durumlar karşısında söylenebileceğini çoğaltabiliriz. Ne olursa olsun karşımızda bana, bize acı çektiren belirsiz, adı konmamış ya da konamamış biri (ya da birileri) vardır. Gelmiştir, bizi köşeye sıkıştırmıştır, darbe vurmuştur, bıktırmıştır, aman vermemiştir, bunaltmıştır, artık yakamızdan düşmelidir. Şarkı sözlerinin söyledikleri bunlardır. Şarkının yalnızca bir dizesinde meydan okuma vardır. Bu nasıl bir meydan okumadır; sıkılan, bunalan, darbeler yiyen kişi nasıl tepki göstermektedir, belli değildir. Her şeyin bir sonu olduğuna göre söz konusu kişi (ya da kişiler) geldiği gibi gidecektir. O zaman bizim yapacağımız bir şey yoktur. “Sabrın sonu selamettir” savsözüne yaslanan şarkıcının önerdiği tümüyle temelden yoksun, “çiçekten günler” sözleriyle yaptığı benzetme gelenin geldiği gibi gitmesinin sonundaki sevinçli günlerdir. Elbette böyle bir günde zil takıp oynanır.
Bu bağlamda şarkının bütün sözleri yıllardır toplumsal, siyasal, ekonomik açıdan köşeye sıkıştırılan, bunaltılan, darbe vurulan, aman verilmeyen, örgütlü bir güce sahip olmadığı için acı çektirenin yakasından düşmesinden başka bir şeyi düşünmeyen yukarıda sözünü ettiğimiz geniş halk kitlesinin edilgen beklentisine denk düşmüştür. Bu bağlamda şarkının büyük bir ilgi ve sevgiyle karşılanması, alkışlanması, hemen benimsenmesi benim açımdan denize düşenin yılana sarılması niteliğini taşısa, benimsenir bir yanı olmasa da, doğal gelişmenin doğal sonucu olarak bakıldığında anlaşılır bir durumdur. Anlayamadığım yan kaderciliğin, boyun eğmenin, bireysel çıkışların bir toplumu bir adım bile ileriye götürmeyeceğini bilen, kendini “toplumcu gerçekçi, solcu, sosyalist vb.” olarak nitelendiren, en azından yazılarından, tavırlarından çıkarsadığım sonuçla böyle olduğunu düşündüğüm aydın kesimden gelmesidir. Hatta bazı yazarlar, şairler arasında halka “umut veren” bu şarkıcının olumlu gördükleri tavrından, onun söz konusu şarkısının sözlerinden ders çıkarmaları gerektiğini savunanlar, şarkıcıya destek verenler bile olmuştur. Duydukları bir tür suçluluk duygusunu bastırma biçimi olarak görünen bu tutum, söz konusu yazar ve şairlerin durumu bilincin süzgecinden geçirmediklerinden, duygusal bir tepkinin sonucu olarak önümüzde durmaktadır. Bu da vardığımız bu noktanın acıklı yüzünü açıkça sergilemektedir çünkü söz konusu şarkının sözlerinin ardında yatan felsefeyle karşı olduğu sanılan yönetimin felsefesinin birebir örtüştüğü gözden kaçırılmaktadır.
Şarkının sözlerinin hedef aldığı düşünülen siyasal yönetimin ve onun partili cumhurbaşkanının yıllardır ne tam olarak kentli olabilmiş ne de tam olarak köylü kalmış, sözcüğün bütün anlamlarıyla yoksulluk içinde kıvranan, gününü kurtarmaya çalışan bu geniş halk kitlesine ne söylemektedir? Bu soruya yanıt vermek için arşivlere bakmak, belleğimizin köşe bucağını biraz karıştırmak yetecektir. Ülkedeki dinci yönetimin bütün kurumları ve onun başı bu halk kesimine tanrının kendisini yoksullukla sınadığını, bunun için elinde olana şükretmesi, boyun eğmesi gerektiğini vazetmektedir. Verilen söylevlerdeki -cek’li, -cak’lı cümlelerin başına ve sonuna eklenen “inşallah”lı yani “tanrı isterse”li söylemle hem halkın sabretmesi gerektiğinin altı kalınca çizilmekte hem de sorunun çözümü tanrıya bırakılmaktadır. Böylece içinde bulunulan durumdaki sorumluluklarından kurtulmaktadırlar. Geriye ne kalmaktadır? “Gitçek gitçek geldiği gibi gitçek / Her şeyin sonu var bu çile de bitçek” diyerek beklemek kalmaktadır, nasıl olsa her şeyin bir sonu vardır.
Görüldüğü üzere iktidardaki yönetime ve onun başına karşı söylendiği düşünülen aynı şarkı sözleri yine onlar tarafından hedef gösterilen, gitmesi, bitmesi istenen şey (biri ya da birileri) hakkında sözünü ettiğimiz geniş kitleye umut verici sözler olarak sunulabilir. Bu birinin (ya da birilerinin) adı ağızlarına sakız ettikleri FETÖ, teröristler, bölücüler vb. olabilir. Bu kez aynı şarkı sözleri söz konusu kitlede aynı işleve sahip olacaktır. Onun için ne taraftan gelirse gelsin popülizm, yani halkın nabzına göre şerbet verme aynı işleve sahiptir: insanları yerinde saydırmak.