Güner Demiray, son sözü şaire söyler. Sözüm Şaire şiirinde, kalıpları kırmış, özgürce serpilen şiiri öğütler. Bu şiir, aynı zamanda, şairin şiir anlayışını (poetikasını) gösterir bize.
Güner Demiray, Yunus Emre’den Pir Sultan’a, Tevfik Fikret’ten Nazım Hikmet’e dek sürüp gelen gerçekçi şiir geleneğimizi sürdüren, boyutlandıran bir şair. Onun şiiri, kaynağını yaşamdan alır. Okuru eliyle yeniden yaşama karışır.
Güner Demiray’ın şiirinde lirik anlatım egemen. Her şiiri bir şeyler söyler okura. İmgeleri güçlüdür. Dizeler nedensellikle örülmüştür. Konunun dışına taşan, bütüne bağlanmayan dizeler yoktur.
Adem’in Defteri* kitabındaki şiirlerin özelinde, M. Güner Demiray’ın şiirine yön veren olguları şu biçimde sıralayabiliriz:
– Dil-Türkçe sevgisi
– Doğa-insan sevgisi
– İnsanın aydınlanmasından yana oluşu
– Bilime, sanata, düşünceye duyulan güven
– Yaşamdan yana tutum
– Kapitalizme karşı, emekten yana tutum
– Aşka bağlılık
– Barıştan, umuttan yana tutum
Dil-Türkçe sevgisi
Her şair, yazdığı dili geliştirmekle yükümlüdür. Dili geliştirmenin ilk adımı, şairin, yapıtını oluşturduğu dilin dışına çıkmamasıdır. Dizelerde kendine yer bulan her sözcük, işlerlik kazanır onun yapıtında. Burada yeni anlamlar yüklenerek anlam boyutunu genişletir, derinlik kazanır. Onun yerine, başka bir dilden bir sözcüğün seçilmesi, bu gelişimi kesintiye uğratır. Diline duyarlı, dil bilinciyle eyleyen/yazan şairler, dilin yoksullaşmasına neden olacak bu tür kullanımlardan kaçınırlar. M. Güner Demiray, böylesi şairlerden…
Onun dili, arı bir dildir; yalın, tertemiz bir Türkçedir.
Düş… doğa… gözenek… us… evren… özdek… uzam… yürek… özgürlük… bellek… Bakış adlı şiirinden alıntıladığım bu sözcükler, şairin arı Türkçesini gösterir bize.
Sözcükler Evreni adlı şiirinde şair, sözcüklerin insan için öneminden söz açar. Sözcüklerdir bilincimizi açan, bizi düş dünyasında dolaştıran, yaşamı renklendiren, anlamlı kılan… Sözcüklerle tanırız yaşamı, yaşam sözcüklerle dile gelir. Düşünceler sözcüklerle ete kemiğe bürünür, görünür.
“(…)
Ne taş, ne demirdir sözcükler
Sözcükler gecemizin yıldızları,
Patikalar döşeyip dururlar şiir ülkesine,
Gecemiz gece kalır olmazsa ışıkları”
Doğa-insan sevgisi
Güner Demiray’ın şiirlerinde doğa başat rol oynar. Ele alıp işlediği her konuyu doğanın imgeleriyle anlatır. İmgelerini doğadan seçmesi, şairin doğaya duyduğu saygıyı, bağlılığı, doğa sevgisini gösterir. Günümüz insanının doğadan koptuğu, doğaya yabancılaştığı bir dönemde, şairin yüzünü doğaya dönmesi önemsenecek bir tutumdur.
Güner Demiray’ın doğa imgelerinin özünde insan vardır. Şair, insanı, insanın duygu düşünce dünyasını (tinselliğini) anlatır bu imgelerle.
Şairin doğaya yüzünü dönmesi, insanın doğaya sırtını dönmesinin yarattığı yabancılaşmayı kıracak gücü taşır. Bu yönelim, rastlantısal bir yönelim değildir, doğanın geçirdiği evrimi bilmeyi erekleyen bilinçli bir yönelimdir. Doğa Duyumları şiirinde bu bilinçli yönelimi görürüz.
“(…)
Ve gök salıncağını uzatmış önüme
Doğanın yabanıl tarihini sorguluyorum
Hangi burgaçlardan süzülmüş bu aydınlık?
Hangi ırak evrimlerin gizeminden geçmiş?
Benliğimde kımıl kımıl yeşil bir tırtıl,
Suyun akışında zamanı ölçüyorum
(…)”
İda-2 başlıklı şiirinde, mitolojik söylencelere uzam olan İda Dağı’na/Kaz Dağları’na seslenir şair.
“(…)
Ey çiçek saçlı, çam gülüşlü ana!
Söyle!
Sarıkız’ın sevda sesi sen misin?
Sen misin zeytin kanatlı gök kartal?
Senin iksirin mi bin pınarın çağlak suyu?
Söyle!
Bir yaşam zaferi misin güneşin doğurduğu?”
İnsanın aydınlanmasından yana oluşu
Güner Demiray, insanın aydınlanmasından yanadır. Şiirlerinin temel ereği, insanın aydınlanmasına katkıdır. Aklını özgürce kullanan, bilinçle eyleyen insandır onun savunduğu insan. Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı, Köy Enstitüleri’nin genişlettiği aydınlanma yolunda yürür onun şiirleri. Yazık ki, insanın aydınlanmasına açılan bu yol bozguncularca yok edilmeye çalışılır. Büyük oranda edilir de. Yorgun At şiirinde dile gelir bu durum.
Şiirde köy enstitülü öğretmenleri, köy enstitülerinin köyümüzde yarattığı değişimi, bu güzel okulların kapatılmasını anlatır şair.
Köy enstitüleri, köy enstitülü öğretmenler “bozkırda bir ışık damlası”dır şaire göre. Anadolu insanının, yokluğa, yoksulluğa yazgılı talihini değiştirmenin savaşımını verirler. İşle, emekle, kitapla yeşertirler bozkırı… Yazık ki bu bahar uzun sürmez. Halkın karanlığa tutsak gözlerinin aydınlığa açılması, kimi çevreleri (feodal ağaları, dinci-siyasal İslamcıları, emperyalistleri vd.) huylandırır, kaşındırır. Karanlıktan, halkın bilinçsizliğinden beslenen bu gerici çevreler, kurutur yeşeren bu umutları.
Bilime, sanata, düşünceye duyulan güven
Güner Demiray, insanın aydınlanmasının, yaşamı daha güzel kılmanın yolunun; bilimden, sanattan, felsefeden (düşünceden) geçtiğine inanır. Şiirlerinde bu inancı görürüz.
Proxima-b Yolcuları şiirinde, insanın bilimin ışığında evreni daha da insanlaştıracağına olan inancı görürüz. Şair, yüzyıllar sonranın evrenini, bilimin (usun) ışığıyla insanlaştırılmış evrenini gösterir okura. Bilimin yol göstericiliğinde gelişen insan türü, evreni yaşanılır kılma savaşımına girişmiştir. Bu uğurda Ay’ı üs yapmıştır… Mars gezegeni çoktan yeşertilmiş… Daha da ötesi, zamanı yavaşlatan bir hızla gelişen insan türü, güneş sistemimizin dışında, güneş dışı öte gezegenleri kendine yeni yurt yapma uğraşısına girişmiştir.
“(…)
Proxima-b kızıl bir şafak gibi yıldızına el vermiş,
İndik kucağına biz uzun yolların yolcuları,
Eğninde ışık kuşları, inci-mercan böcekleri, yeşil ormanları tül tül
Ve lirik kayaları, zümrüt ovaları, sevdalı mavi suları.
Biz ki oluşurken tohumlandık evrenin varlığında,
Tan vaktimiz oldu, çözüldü yıldız çağları!”
Yaşamdan yana tutum
Güner Demiray, yaşamdan yanadır. Bilimle, sanatla, düşünceyle yoğrulmuş emeğin var kıldığı, içinde farklı düşüncelerin özgürce yeşerdiği rengârenk bir yaşamdır bu. Usla duygunun diyalektik (eytişimsel) birlikteliğin çocuğu olan düşüncenin yarattığı bir yaşam… Doğayla birlikte tüm canlıların yaşama olanağı bulduğu bir yaşam… M. Güner Demiray’ın dizeleri, böylesi bir yaşamın oluşturulmasına katkı sunmak için dizilmiştir.
Güzel Aydınlık şiirinde, şairin güzel bir yaşama duyduğu inancı okuruz. Güzel yaşam, insanı nesne konumuna düşüren feodal düzen ile kapitalist düzenin, dinin-dogmaların yarattığı karanlığın, bilim, sanat, felsefe ışığının rüzgârıyla savrulmasıyla var olacaktır.
“Sabahın kanı
Yürüdü yaşamın damarına,
Gök mavi, ufuk açık,
Işığın rüzgârında
Savrulup gitti karanlık
Çiçek sepeti vadi,
Dağ özgürlük, ova bereket,
Ne korku, ne keder içinde.
Sevgi, şiir, güzellik
Hayatın çeşmesinde
(…)
Defterinde güzel günler
Kitap, yontu ve resimler,
Şarkılar ezgi ezgi,
Toprakta emek başağı,
Yaşam ki bir gökkuşağı
(…)”
Ben Ölünce şiirinde, ölümü işler şair. Şiirde şairin ölüme bakışı, toplumda egemen bakış olan dinsel değil, bilimsel, aynı zamanda estetik bir bakıştır.
Egemen dinsel bakış, yaşamı, bu dünyayı hiçleştirmek, insanın yüzünü ölüme, “öte dünyaya” döndürmek için bir araç olarak kullanır ölümü. Bu bakışa karşıt olarak şair, ölümü anlatırken yaşamı duyumsatır bize.
“Karanlığa daldığımda bir gün
Kollarına alacak beni
Buzdan bir sessizlik,
(…)
Üstümde bulut bulut anılarım
Bir dağ toprağında örtecek bedenimi,
(…)
Burada
Yeni bir hayata doğacağım ben;
Dört köşe olacak sevinçten ağaçlar ve kuşlar
(…)
Yine mavi kalacak gökyüzü
Yine aşk damlayacak hayat imbiğinden.”
Ölüm adlı şiirde, ölüm-yaşam diyalektiğini görürüz. Biz ölünce, bizim dışımızda sürüp giden yaşam son bulmaz. “Yaşam türküsünü söyler yine”. Biz ölünce, bedenimiz yok olmaz… Doğanın içinde, doğanın yasalarına uygun olarak çözülür, dönüşür, başka varlıklara yaşam verir. Yitip giden; bilincimiz, tinselliğimizdir. Biz ölünce, “Yaşam türküsünü söyler yine”.
Kapitalizme karşı, emekten yana tutum
Gitmeliyim şiiri, bir kapitalizm eleştirisidir. Daha çok kent yaşamında egemen olan bu düzende, insanın bilinci iğdiş edilmiş, dumura uğratılmıştır. Doğadan, kendinden kopuk, düşsüz, günlük çıkarlar içinde bencilce bir yaşama itilmiştir.
“Yalan hançeri saplanıp duruyor
Belleklere bir bir,
Sefil bir çarkın karanlık eli
Sokuyor bizi hayatın torbasına
(…)
Bu çağda kent
Bireyci dolabın cambazlığı,
Düş yoksunu bir yalnızlık,
Korku dikeni her köşesi
Araba seli, rant kavgası
(…)”
İnsanı sarartan böylesi bir düzenden uzakta, insanın; kendini özgürce duyumsadığı, emekle var olduğu, doğayla iç içe yaşayacağı, sanatla nesnelleşeceği, özlemini yeşerteceği bir yaşamı düşler şair.
“(…)
Gitmeliyim görkemli bir kartal gibi
Başı dik kayaların sıcak koynuna,
Burada çağlayanlar
Türkü türkü devrilmeli zamana,
Dağın bakir sesinde büyümeli yüreğim,
Dostluğum bin bir çiçeğin sekisinde açmalı.
Gitmeliyim al şafağına özgürlüğün,
Karıncaların emeği güneşlediği yere,
Mavi sulara işlemeliyim salkım salkım yıldızları.
Dalmalıyım beyaz sabahlarındaki şiire!”
Aşka bağlılık
Sen Donattın Yüreğimi şiirinde şair, aşk konusunu işler.
“1960’lı yıllar…” Şair bir köyde öğretmendir. Köyde yaşayan şairin düşlerini bir sevgili kaplamıştır. Ne yana baksa onu görür.
Güner Demiray’da aşk, salt bireysel bir duyguyla sınırlanmaz. Toplumsal gelişim adına aydınlanma savaşımına katkı sunar.
“(…)
Okulum ki söğütlerin arasında cıvıl cıvıl
Gelinciklerde çocuk yüzleri gülümsüyor apaydın
Seninle ışıkları taşıyorum köy karanlığına
Seninle çağa bir tuğla koyuyorum halk harmanında
(…)”
Burcunun Yıldızı şiirinde, doğanın yeşermesiyle insanın aşk duygusu arasındaki bağı görürüz. İlkbaharla birlikte, insanın aşk duygusu da yeşerir, çiçeklenir. Zaman sevgiliyi düşünmek, yaşamak mevsimidir.
“İşte nisan gülümsedi
Gökleri kuşandı kırlangıçlar
Şimdi seni düşünmek
Yıldız kokulu dağların
Sütünü içmek gibidir
(…)
Şimdi seni yaşamak
Şiir yüklü bir kalbi öpmek gibidir
(…)”
Doğanın diriminin insan/şair üzerindeki olumlu etkisini, Bahar Sonatı şiirinde de görürüz. Doğanın yeşermesi, kendini tazelemesi yaşama sevinci verir insana/şaire.
Yağmur Altında şiiri, aşka çağrıdır.
“Ben severim yürümeyi böyle sakin yağmurda,
İstersen beraber yürüyelim gel!
(…)
Patlasın içimizdeki aşk tohumu
(…)”
Barıştan, umuttan yana tutum
Güner Demiray gibi ilerici gerçekçi şairler geçmişi değil geleceği özler. Geleceğe duyulan özlem, gücünü insanın tarihsel-düşünsel gelişiminden alır. Taşı yontan, ateşe egemen olan insan türü, şimdi binlerce ışık yılı uzakta yenidünyalarbulma yolundadır. İnsanın bu gelişimi, geleceğe duyulan umudun da dayanağıdır.
Güner Demiray, insanın tarihsel-düşünsel gelişiminin bilinciyle yazmış şiirlerini. Bundan ötürü umutsuza ilişkin herhangi bir iz görmeyiz şiirlerinde. Her şiiri umudun kapısını aralar bize.
Barışı Saksıdan Çıkar şiirinde, barıştan yana tutumunu görürüz şairin.
“(…)
İşte uzay zaman
Titretiyor kalbimizi derinden
Şimdi nasıl serilmez evrene dostluk kilimi
Irmakların ağzı ulu denize yakınken.
Ey şafak, artık durma, es kanat kanat
As yüreğine çiğdemler kuşanmış sevgiyi
Barışı saksıdan
Çıkarmanın zamanı değil mi?”
Sonsöz
Güner Demiray, son sözü şaire söyler. Sözüm Şaire şiirinde, kalıpları kırmış, özgürce serpilen şiiri öğütler. Bu şiir, aynı zamanda, şairin şiir anlayışını (poetikasını) gösterir bize.
Şaire göre, şiir kapalı, dar anlama sıkışmış olmamalı; esnek olmalı. Öyle ki “İçine gökyüzü dolsun,” Biçimsel oyunlardan, gelip geçici duyumsamalardan uzak olmalı. Çalakalem olmamalı, “Demini iyice alsın,” dizeler, “Tadı damakta kalsın”. Şiir belli kalıpların esiri olmamalı; kendine özgü özgür bir biçimi olmalı. Zincirlerin “(…) kırıldığı yerde başlar yaratım,” “Bırak sevda sevda rüzgârlansın sözcükler”.
“(…)
Şiirin musiki dolsun
Düşsel, lirik ve kıvrak,
Yürekten yüreğe kanatlanıp uçsun
Ve imgelerle yalım yalım
Dilin yeni bir evren kursun”
Ne mutlu bize ki, yürekten yüreğe kanatlanan dizelerle yaşamı/yaşamımızı güzelleştiren şairlerimiz var. Hep var olsunlar. Hep var ol M. Güner Demiray.
*M. Güner Demiray, Adem’in Defteri, Artshop, Mayıs 2019
Bu yazı, Berfin Bahar Dergisi, Ağustos 2021 / 282. Sayında yayınlandı.