Faşizm, Postmodernizm ve O Kız

Dünya bir yerde, siz bir yerde. Postmodernizm mi? Postmodernizm bu. Bütünlük mü? Büyük anlatı mı? İşte o kız.

Faşizm evet ülkede yaşananlara faşizm diyoruz. Fakat bu kavramı yeni dünya düzenine uygun tartışmak lazım. AKP ve MHP ortaklığıyla ilgili yapılan her faşizme dair tartışma bu sorunu anlamlandırmaktan daha çok küresel sermayenin istediği bir sonuç olacaktır. Evet ortada bir faşizm var ama bu artık ulusal sınırlarla ilgili değildir. Küresel sermayenin geldiği durumla ilgilidir. Ben bu duruma evrensel faşizm diyorum. Emperyalistlerin yeni dünya düzenine uygun dizayn etme işlemidir (Yeni’ymiş, bu kavramları kim üretiyor acaba?).

Artık yapılacak hiçbir tartışma ulusal sınırlara hapsolan bir tartışma olmamalı. 

Eğer siz, postmodernizm ile faşizm arasındaki ilişkiyi göremezseniz; eğer siz, İsrail saldırılarıyla neoliberalizm arasındaki ilişkiyi göremezseniz; eğer siz, İsrail ile şekillenen ırkçılığın ve siyonizmin emperyalist devletler tarafından nasıl desteklendiğini göremezseniz evrensel faşizmi de göremezsiniz. Artık tek kutuplu dünya var. O Rusya’ya Çin’e bakmayın, onlar da emperyalist oldular. Onlar da neoliberal oldular. Rusya’ya bir bakın ondan ayrılan cumhuriyetlere. Rusya’nın baskılandırması ve şekillendirmesinden dolayı hepsi mafya devletlerine ve faşist kültürün yoğun üretildiği ülkelere dönmüş. Keyfinden mi geliyor sanıyorsunuz buraya veya Avrupa’ya akın akın keyiflerinden mi kaçıyor. Bu baskılandırma ve yoğun sömürünün olduğu her alanda faşizm şekillenir. Faşizm toplumsal sömürüyü yaygınlaştırmak için ulusal devletler kullansa da bunun en önemli nedeni küresel sermayenin yaptığı baskılandırmadır. Sömürge ve yeni sömürge ülkelerin zorunluluğudur faşizm. Emperyalist devletlerle iç içe geçmiş ulusal sermayelerin zorunluluğudur bu. Kendi halkına zorbalık yapmak.  

Küresel sermaye yapay zeka dünyasına geçiyor. Bunu yaparken ülkeleri ideolojik olarak paramparça etmek istiyor. O ülkeler yapay zeka teknolojisine uygun hareket etmemeli ve altyapıların hepsi özelleştirme, taşeronlaşma ve fason üretimlerle emperyalistlerin denetimine ve eline geçmeli. En ufak bir teknoloji kırıntısının üretim alanını denetler hale gelecekler. Bu beyin göçünün arkasında yatan bu. Savaşlar var olan küçük ülkelerin ekonomilerini çökermek ve ayağa kalkacak takat bırakmamak için. Yani silah satmaktan daha çok bütün sömürge ve yeni sömürge ülkelerin alt yapılarını yok etmek içindir. Bağımlılığı ve faşizmi savaşlarla sağlıyor. Sorun İsrail, Ukrayna, Kürdistan, Rusya’ya bağlı devletler değil. Sorun dünya küresel sermayesinin geldiği durum. Karşımıza küresel sermayeyi almadığımız sürece burada paramparça oluruz. Türkiye’de faşizm var  buna karşı mücadele edelim artık gerçekçi değildir. Mücadeleyi ulusal sınırlar içine hapsetmektir. Küresel sermayenin tam istediği de budur. Bizim yaptığımız da o.

Artık tek kutuplu dünya vardır. Bir yanda küresel sermaye, diğer yanda dünya işçi sınıfı. Bir yanda emperyalist devletler, diğer yanda ezilen halklar. Bir yandan postmodern söylemlerle yayılan bütünlük ve büyük anlatılar yoktur söylemi, diğer yanda kendi aidiyetinin farkına kendi kimliklerinden sıyrılmış veya paranteze almış insan. İnsan kadar kendi aidiyetinin farkına varmış başka varlık var mıdır. O insan kendi varlığını insanlıkta görür. Odur zaten bütünlük büyük anlatı. Ne anlatıyorsunuz siz. 

Postmodernizm küresel sermayenin uyguladığı neoliberal politikaların kültürel alanda şekillenişidir. Şunu iyi anlamak lazım. Bu sadece gerçekçi veya Sosyalist gerçekçi edebiyata karşı yapılan bir saldırı değildir. İnsanlığa yönelik bir saldırıdır. Dünyanın her alanında kapitalist ideolojinin şekillenişini sağlama ve faşizmin kültürel dokusunu oluşturmadır.  

Kitle iletişim araçları ve bu araçlarla birlikte şekillenen kültür endüstrisi küresel sermaye ile ortaya çıkan pazar kültürünü sürekli hale getirir. Bu pazar kültürünün üzerinden bir kitle kültürü şekillenir. Bu sürekli tüketime ve seyirlik kültürüne uygun kitle kültürü evrensel faşizmin alt yapısıdır. Bu Türkiye’de böyledir, Endonezya’da veya Fas’ta. Kültür endüstrisinin aygıtlarıyla şekillenen her alanda bu dokuyu rahatlıkla görebiliriz. Bir avuç insan mücadele eder fakat çoğunluk bu kültür endüstrisinin hem öznesi hem nesnesi olmuştur. 

Emperyalizm İkinci Paylaşım Savaşı’ndan sonra yeni bir aygıt ortaya çıkarmıştır. İnsanları manipüle eden, algılarla parçalayan, oluşturduğu simülasyonlarla onları kontrol eden ve denetleyendir kültür endüstrisi; nasıl ki emperyalizm aşamasında banka ve ticaret sermayesi birleşmişse emperyalizm, neoliberalizm aşamasında kültür alanında bir kültür endüstrisi kurarak birleşmiştir. Bu endüstrinin temel dayanağı dünyanın her yanına pazar kültürünü yaymasıdır. Markalaşma ve ikon yaratmaya dayanır. Rekabet, yarışma kültürü, ödül ve ceza pazar alanının birincil öğesidir. Kültürün dokusunu belirler. Markalaşma ve buna bağlı tüketim kültürü kitle iletişim araçlarıyla yaygınlaştırılarak dünyanın her yerinde evrensel faşizmi yaratır. İşte postmodern kültür bu alanda doğar. 

Devrimci bir kız İzmirli. Amerika’da okuyor. Amerika’dan kalkıyor Filistin’e desteğe gidiyor. İsrail siyonistleri tarafından öldürülüyor. Hiç bir örgütle bağlantısı yok. Siyasal düşüncesi Marksizme yakın. O kadar örgütlü Türkiye solu var. O kadar örgütlü Kürt hareketi var. Neden bir kişi bile gitmedi? Neden bu örgütler bu kadar zavallı durumda? İşte bu Enternasyonel ruhun yok olması. Büyük anlatıların bitmesi, birlik ve bütünlüğün yitirilmesi ile ilgili. Türkiye solu, Kürt hareketi öyle gömülmüşsünüz içinize. Dünya bir yerde, siz bir yerde. Postmodernizm mi? postmodernizm bu. Bütünlük mü? büyük anlatı mı? İşte o kız.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin "Cinsellik, Aşk ve Sanat" dosya konulu dokuzuncu sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar