Tiyatronun Önemi ve Robert Wilson’un Otistik Tiyatrosu

Otistik tiyatro bilindik tiyatro anlayışının dışına çıkarak sözden çok biçime önem veren; şimdi ve burada deneyimini izleyiciye yaşatarak, seyircinin oyuna dair özel anlam çıkarmasına yardımcı olan postmodernist tiyatro görüşüdür.

Tiyatro seyredilen gösterimin, ayırt edici yönlerini betimlemeyi ve ayırt ediciliğin en ince ölçütlerini keşfetmemizi sağlar. Tiyatro doğrudan izleyicisine seslenen, sahne-oyuncu, sahne-oyuncu ve izleyiciler arasında iletişim sağlayan çok katmanlı gösterge sanatıdır.

Tiyatro birçok gösterge dizesini bir arada tutar. Beden hareketleri, jestler, mimikler, giysi, dekor, ses ve söz aktarımlarının hepsi birlikte tiyatro ile sağlanır.

Zamansal ve uzamsal genişliği çok boyutlu olan tiyatronun hem gerçek sahneyi belirten uzamı vardır hem de sunulan zaman ile sunan zamanın bir arada kullanılması tiyatroyu başlı başına önemli bir sanat dalı yapmıştır. Dönemlere göre çeşitliliği artan tiyatronun; modern zamanda izleyicisi azalsa da tiyatro varlık yapısı itibariyle her dönem canlılığını korumaya devam etmekte olup, bu canlılığını ise, değişen dünyanın ruhunu anlatmasından almaktadır. Tiyatro değişen zamanın içinde yenilenir ve ait olduğu zamanın tercümanlığını yapar. 20. yüzyılda ortaya çıkan postmodernizm akımı toplumsal, ekonomik alana etki ettiği gibi, sanat alanına da etki etti.

Postmodernizmin etkisiyle oluşan postmodern tiyatro, alışılmış kalıpların dışına çıkarak, biçimin bozulması gerektiğini savunur. Kabul gören gerçeklik tanımının tek ve evrensel olmadığını öne süren postmodernizm, gerçeğe karşı yeni bakış açısı kazandıracağını tiyatroda da göstermek istedi. Bu bağlamda tiyatroyu gelenekselliğin dışına çıkaran postmodern tiyatro anlayışı, yeni bir biçimsel yaklaşımı sergilemeye çalışıyor. Postmodern tiyatroda dil, üslûp, metin, dekor ve kostümler sıradanlığın dışında olup, oyuna kendi gerçekliğini yansıtmayı amaçlıyor. Postmodern tiyatro akımının savunucularından biri olan Amerikalı yönetmen Robert Wilson, yeni biçimselcilik akımının öncülerindendir. Oyunlarıyla edebi kalıpların dışına çıkan Wilson, tiyatroya yeni bir soluk kazandırdı. Amerikalı yönetmen metne bağlı kalmaktan ziyade, biçime önem verdi. Tiyatroyu metinden uzaklaştırarak dansa, resme, mimariye ve ritme yakınlaştırdı. Robert Wilson’un tiyatrodaki bu anlayışı için imge tiyatrosu tanımı yapılıyor. Wilson ise, bu tanımı, otistik tiyatro kavramı ile tanımlıyor.

Otistik tiyatro bilindik tiyatro anlayışının dışına çıkarak sözden çok biçime önem veren; şimdi ve burada deneyimini izleyiciye yaşatarak, seyircinin oyuna dair özel anlam çıkarmasına yardımcı olan postmodernist tiyatro görüşüdür.

Otistik tiyatro normal olana eleştirel yaklaşıp, engelleri aşmak isteyen bir tiyatro türüdür. Tiyatro metnine bağlı olmadan varolacağını kanıtlamak isteyen otistik tiyatroda zaman, yavaş bir hâlde, hayatın doğal akışı gibi ilerler. Otistik tiyatronun başlangıcı, Wilson’un yaşadığı kekemelik problemiyle, evlat edindiği; sağır-dilsiz Raymond Andrews ve otistik Christopher Knowles’ın hayatına kattıklarıyla başladı.

Deneysel tiyatronun mümessili olan Robert Wilson, daha önce denenmemiş ve seyircide yeni ufuklar açan sahnelemelerinde yeni biçimselcilik akımını ön plana çıkardı. Wilson, otistik tiyatro ile tiyatronun metin merkezli olmadan da var olabileceğini kanıtladı. Sözlü anlatımı terk ederek mimikleri, hareketleri ve nesneleri ön plana çıkaran otistik tiyatro, yeni bir görsel anlatım tarzını sergiliyor. Wilson’un bu oyun tarzına yapılandırılmış sessizlikler deniliyor. Wilson’a göre herkes iki farklı şekilde görür ve duyar. Bunlar dış ekran ve iç ekrandır. Wilson’a göre dış ekrandan dış dünyanın olayları izlenir. İç ekranda ise düşler etkili olur. Kör ve sağır insanların algıları iç ekranı kapsar. Bu görüşten dolayı otistik tiyatroda, seyircinin algılarının daha çok gelişmesi için düşünsel yönden alan genişletilir.

Otistik tiyatroda herhangi bir çerçeve çizmek yerine seyirciye “Bu nedir?” sorusu sorulmak istenir. Bu soruyu tiyatroyu izleme anında cevaplandırmak ise, otistik tiyatronun amaçladığı düşünsel alan içindir. Otistik tiyatroda seyirciye özgün alan yaratmak için, keskin ve net sınırlar yoktur. Robert Wilson’un kurguladığı oyunları incelediğimizde, seyircinin doğrusal zaman algısını kıran sahnelerle, içsel zaman algısıyla ve sahnelenen fiziksel mücadeleyle birlikte; postdramatik tiyatronun gösterimleriyle karşı karşıya olduğumuzu fark ederiz.

Wilson modern sanata eleştirisini çoğunlukla zaman üzerinden gösterir. Zamanı şimdi ve burada olarak sahneleneyerek, hayatta olduğu gibi zamanı doğal akışına bırakmayı yeğler. Wilsonvari olarak isimlendirilen otistik tiyatroda sahne ve kostüm tasarımı dikkat çekerken, ışığın da ayrı bir karakter kullanımı olarak dikkate sunulduğunu söyleyebiliriz. Kusursuz ışık kullanımına sahip olan Wilson tiyatrosu aynı zamanda içeriği bir yana bırakarak, seyirciye biçimi tattırabilmeyi istiyor. Bu anlamda otistik tiyatro kavramına net bir açıklık getirmek zorlaşıyor. Bir açıklama yapmak istesek bile bu konuda Wilson’un tiyatro anlayışını gözlemlememiz gerekiyor. Wilson’da bu konuda otistik tiyatro kavramını açıklamak yerine göstermeyi tercih ediyor.

Wilson geliştirdiği postmodern tiyatro anlayışıyla, otistik bireylerin düşünme biçimlerinde sınırlama olmamasından yola çıkarak oyunlarına içerik kazandırıyor. Wilson’un oyunlarında hem oyuncusuna hem de izleyicisine sunduğu, genelde algılamaya yöneliktir. Wilson bu sayede insan olmanın içsel durumlarını yansıtarak, tiyatronun herkese hitap edebileceğini göstermek istiyor.

Postmodern dönemin ürünü olan otistik tiyatroda, Wilson ile birlikte imge ya da görüler tiyatrosu da diyebileceğimiz bu tiyatro çeşidinde, sözün yerini insan bedeni almaktadır. Bedensel anlatımın ön planda olduğu otistik tiyatroda, anlatımsal kılınan vücuttur.

Postmodern tiyatronun önemli isimlerinden olan Robert Wilson, sanatıyla öznel dünyalar yaratarak, farklı kesimden seyirciyle buluşmayı başarabilmiş bir tiyatro yönetmenidir. Wilson yönettiği tiyatrolarda yavaş ve sessiz hareketler ile, tiyatroyu farklı bir ritimle seyirciye sunar. Wilsonvari olarak adlandırılan postmodern tiyatronun bu özelliği, sürreal atmosfer ile, varolan anlamı bozarak izleyicinin yeni deneyimler kazanmasını hedefliyor.

Otistik tiyatronun bir başka temel özelliği olan sahneleme ve sözler arasındaki uyumsuzluk, her izleyene bireysel algılamada yön verme, şüphecilik, dikkat çekicilik ve özgün tasarrufta bulunma imkânı sağlıyor.

Postmodernist akımın en iyi temsilcilerinden olan Wilson, kendi oluşturduğu otistik tiyatro kavramıyla dalında oldukça başarılı bir sanatçı.

Sanatla ilgilenen insanlar olarak bize düşen, sadece otistik tiyatroyu değil, yazınsal göstergebiliminden yola çıkılarak oluşturulmuş tiyatroyu her zaman desteklemek olmalıdır.

Tiyatro, içinde bulunduğumuz postmodern kültürün bizlere aşılamış olduğu ilgisizlikle, izleyici kitlesini her geçen gün kaybetse de yaşamın dili ve gösterimi olan tiyatro, ölümsüz bir sanat olma ayrıcalığını; değişen dünyanın (insanların) sözcüsü olduğu için devamlı koruyacaktır. Çünkü tiyatro yaşayan insan ve yaşanılan zamandır.


Heybet AKDOĞAN

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin "Cinsellik, Aşk ve Sanat" dosya konulu dokuzuncu sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar