Ne yazık ki Arkadaş Z. Özger ölümünden sonra bir “popüler kültür” ikonu haline getirildi, araçlaştırıldı ve metalaştırıldı, bildik reklam yöntemleriyle cilalanarak sunulan metinlere, sözüm ona belgesellere konu edildi. (…) Arkadaş Z. Özger’i var etmeye ve anılır kılmaya, insan yönü ve şiirleri yeterlidir.
Sabahattin Umutlu’nun sayfasında paylaştığı bir yazıdan, kendi çözümlemelerinin yanı sıra, başkalarının yazdıklarını da içeren bir kitap yayımladığını öğrendim. Benim bir yazımın da alındığı bu kitabı görmüş değilim. Paylaşılan ve Gazete Duvar’da yayımlanmış olan Şirvan Erciyes imzalı tanıtım yazısını okuyunca, Arkadaş’ın ikonlaştırılmasına, popüler kültür nesnesi kılınmasına karşı çıktığı belirtilen kitabın aslında son yıllarda yaygınlaştırılan bazı ezberleri tekrarladığı kuşkusuna kapıldım. Arkadaş Z. Özger, meğer onu yakından tanıyanların bilmediği, ama hiç tanımamışların şıp diye tespit ettiği ne sıkıntılar ne dışlanmışlıklar yaşamış! “Politik çevrelerce ötekileştirilmiş, şiirleri bireysel bulunarak eleştirilmiş, toplumsal konuları ele alan şiirler yazmaya teşvik edilmiş, yakınlarınca bile anlaşılamamış, cinsel kimliğinden ötürü ‘ötekileştirme’ye maruz kalmış, kendilerini ‘ilerici’ sayan çevreler bu konuda çelişkili, sığ ve ikiyüzlü davranmış” vs. vs.
Bu arkadaşlar, belli ki son yıllarda estirilen havadan etkilenmişler, dolayısıyla henüz görmediğim kitabı değil, estirilen bu havayı odağa alan genel bir değerlendirme yapmak durumundayım. Ankara Hukuk’ta öğrenci iken iki yıl arkadaşlık ettiğim Arkadaş Z. Özger, öne sürülen iddiaların aksine, her zaman aranan ve sevilen, bulunduğu ortamlarda ilgi odağı olan, o ortamları dinamizmi ve edebiyat tutkusuyla şenlendiren, doğru bildiğini savunma direnci ve kapasitesi olan, şiirleri zihinlerde yer edinen bir “arkadaş” olmuştur. Kimsenin olmadığı kadar da geniş bir arkadaş çevresinin olması da bunu gösterir. O dönemde tanıdığım çok sayıda edebiyatçının hepsiyle beni Arkadaş tanıştırmıştır. Resmî belgelerde Zekâi olan adına şiirlerinde ve gündelik ilişkilerinde “Arkadaş” ön adının eklenmesi boşuna değildir.
Arkadaş Z. Özger’in de aile ortamından büyük şehrin kaotik ortamına düşmüş, kalabalık yurtlarda ve otel odalarında barınan, bütçesi kısıtlı her gencin yaşadığı türden sıkıntıları elbette vardı. Atmosfer ise malum, üç büyük şehirde konuşlanmış üniversitelerin sistem karşıtı tepkilere mekân olduğu, tüm dünyayı sarmış anti-emperyalist dalganın, sömürgelerdeki uyanışın, sınıf mücadelesinin, Che’nin trajedisinin genç kuşakların romantizmini beslediği bir ortam ve dönem. O ortamda edebiyat şimdiki gibi baş tacı değildi, dar bir çevrenin uğraşı olarak görülüyordu. Örneğin, Hukuk Fakültesi’nde ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde edebiyatla uğraşan olarak sadece dört arkadaştık. Daha önce anlattığım gibi, bir dönem edebiyatla fiilen ilgilenmiş olan ama artık siyasal etkinlikleri ön plana almış olan Hüseyin Cevahir, Arkadaş bizi tanıştırdığında, bize uzak bir tavır sergilemişti.
Edebiyat dergileri de, kitaplar da az satılıyordu. Az sayıdaki dergide ürün yayımlatmak zordu. Dergi ya da kitap çıkartmak pahalı bir işti. Bugün kitapları onlarca baskı yapan şair ve yazarların o yıllarda sınırlı sayıda basılan kitapları raflarda bekliyordu. Bu tür etkinliklerin az ilgi görmesi ise sadece Arkadaş’ın sorunu değildi, hepimizin canını sıkan bir durumdu. Dışlaştırılan iç sese dışarının duyarsız kalışı, haliyle sanatçıların dramına dönüşür. “Arkadaş Kafkaesk bir ortamda yaşıyordu” derken bunu kastetmiştim.
Bizim kuşağın birçok şairi dönemin İkinci Yeni akımından etkilenerek şiire başlamıştır. Arkadaş Z. Özger de başlarda İkinci Yeni şairlerinin çizgisine yakınlık duyuyordu. Gerçi onlara da kızıyor, çok kolay şiir yazdıklarını öne sürüyor, hatta bunu ispatlamak için onları taklit eden şiirler de yazıyordu. Bunlardan bazılarını bana da okumuştu, sonradan kendi imzasıyla yayımladıkları da oldu. Türkiye’de “kendisine dönük, bireysel şiirleri nedeniyle ya da cinsel tercihleri nedeniyle baskı gören” bir şair olmuş mudur? Ece Ayhan’ın içtenlik krizi ile malul malum şiirleri bile değil baskı görmek, basbayağı alkış toplamış iken… Doğrudur, 1960 kuşağı şairlerinin bir kısmı, İkinci Yeni şairlerini “gerici” ilan etmişlerdi, ama en önemli edebiyat dergilerinde yer bulmuş İkinci Yeni şairlerine yasak koyacak halleri yoktu, sadece politik ortamın getirdiği bir tepkiselliği, kendilerine alan açmak adına sergiliyorlardı. Kaldı ki, buna en etkili itiraz da yine “sol”dan geldi ve Ahmed Arif tarafından dillendirildi. (Paylaştığım “Yaşsız Şiir” yazısında değinmiştim.)
“Toplumcu şiir – bireyci şiir” tartışması, bizim edebiyatımızın da bitmez tükenmez konusudur. Özellikle o dönem edebiyatı içinde bu çerçevede pek çok sert tartışmalar da olmuştur. Edebiyat ve şiir anlayışları arasında farklılıklar olması ve bunların tartışılmasından daha doğal ne olabilir? “Eleştirmek, eleştirilmek” ne zaman “zorlamak” ya da suç sayılır oldu? Kaldı ki Arkadaş Z. Özger’in siyasal iletisi olan şiirler yazması tamamıyla kendi tercihidir. 1971 başlarında yaşanan SBF baskınında, diğer öğrencilerle birlikte polisten eziyet görüp gözaltı yaşadıktan sonra Arkadaş’ta da bu yönelim daha da güçlenmişti. O günlerde “İllegal” bir edebiyat dergisi çıkartmamızı öneren de Arkadaş Z. Özger’di. Hayalci bir öneriydi, o başka. Ama illegal edebiyat dergisi çıkartmayı bile göze almış bir Arkadaş’ın “toplumsal konular”ı yazmak için çevresince zorlandığını öne sürmek, Hüseyin Cevahir başta olmak üzere, bazılarıyla okul ve yurt arkadaşlığı ettiği devrimci gençlerin trajik sonlarının, Arkadaş Z. Özger’in duyarlı yüreğinde ve şiirlerinde yankı bulmasında “empoze” aramak gülünçtür.
Sakız edilen bir konu da, Arkadaş’ın yakıştırılan cinsel kimliğinden ötürü de dışlandığı iddiası. O konuyu da onu yakından tanımış olanlar değil, hiç tanımamış olanlar herkesten daha iyi biliyorlar galiba! Bir çelişki de var: Arkadaş Z. Özger hem cinsel eğilimini arkadaş çevresinden saklamış, hem de cinsel eğilimi yüzünden dışlanmış, nasıl oluyorsa! Farklı cinsel eğilimlerin o dönemde dahi dışlanmadığını, hatta iktidar dahi olabildiğini Arkadaş Z. Özger de “Zeki Müren’i Seviniz” şiiriyle ironik biçimde ortaya koymuştur zaten. Onun yayımlamayı tasarladığı şiir kitabına “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası” adını düşünmüş olmasından bile anlam üretenler, bu ifadesinin “sansür” edildiğini öne sürenler var. Oysa özellikle “sakal” ve “tragedya” çağrışımlarının anlambilimsel açıdan gönderdiği motivasyon, özlem belli: Sadece uzamış bir ergenliğin sıkıntısı dillendirilmektedir. O dönemde karşı cins ile ilişkilerde şimdiki rahatlık yoktu, platonik aşklar ve uzamış ergenlikler yürürlükteydi. Bu da sadece Arkadaş’ın sorunu değildi. Arkadaş’ta fazladan geçirdiği hastalıklar nedeniyle çelimsiz kalmış narin gövdesinin yol açtığı sıkıntılar ve bunun psikolojik etkileri de vardı. Zaten bence bütün sorun da buradan çıktı, onun kendisini hayat karşısında zayıf hissetmesi (gerçek zayıflık başka, zayıflık hissetmek başka şeylerdir) onu sığınak aranışlarına, yüceltmelere yöneltti. Onu şimdilerde araçlaştırmaya kalkışan tuzu kuru hedonist ya da lumpen takımının abartılı pornografik ilgileri, buralardan tutturmaya çalışıyor. Yatak odaları, erişkinler arası ve rızaya bağlı ilişkiler olduğu sürece, sadece sahiplerini ilgilendirir.
Öte yandan, o dönemde yoğun bir anti emperyalist mücadelenin ve emek mücadelesinin içine girmiş olan “ilerici çevreler”in tezcanlı davranışları, bazı mücadele yöntemleri, kültürel alanı ihmal etmişliği eleştirilebilir ama genelden bakan bir siyasetin şu ya da bu tikel durumla birebir ilgilenmesi gibi bir zorunluluk yoktur. Elli küsur yıl sonra postmodern “düşünür” taifesinden devşirilmiş kelime yığınlarıyla tikel durumları odağa alarak geçmişi yargılamak ne kolay! Cinsel tercihler, evrensel ve temel hak ve özgürlükler bağlamında değerlendirilecek bir konudur, “egosantrik” taleplerle odaklanılacak biricik konu, biricik alan, hele de muhalefeti sulandırma aracı değildir. İkiyüzlülük aranıyorsa, “sıradan öteki”ler yapınca kıyamet koparılan, bazı sanat edebiyat erbabı yapınca görmezden gelinen çocuk tacizlerine, diğer tacizlere, “egemen ahlak karşıtlığı”nı tacizcilere övgü dizmek zannedenlere bakılmalıdır.
Bu tablodan şu ya da bu nedenle baskı gören, dışlanan, hor görülen bir Arkadaş tablosu çıkıyor mu? Tam tersine sevilen, sempati gösterilen, edebiyat tutkusu ve şairliği takdirle karşılanan, sisteme muhalif bir kimlik belirmektedir. Ne yazık ki Arkadaş Z. Özger ölümünden sonra bir “popüler kültür” ikonu haline getirildi, araçlaştırıldı ve metalaştırıldı, bildik reklam yöntemleriyle cilalanarak sunulan metinlere, sözüm ona belgesellere konu edildi. Bazıları onda militan bir kişilik (muhalifti ama militan değildi, çünkü objektif şartları uygun değildi), bazıları kendi cinsel eğilimleriyle çıkarsama ürünü bir benzerlik (varsa, kime ne!) görmeseler şiirini de umursamayacak gibi görünüyorlar. Bu, araçlaştırmaktan başka nedir? Arkadaş Z. Özger’i var etmeye ve anılır kılmaya, insan yönü ve şiirleri yeterlidir.
sanırım uzun zaman olmuştu arkadaş hakkında yeni yazılar okumayalı, gayet haklı bir yazı olmuş. kendi deneyimlerime dayanarak da şunları söyleyebilirim ki arkadaş’a sanatıyla ön plana çıkması gereken talihsiz bir şairden ziyade ikon haline getirilmis sosyal medya fenomeni muamelesi yapılıyor. keşke dertlerimizi, sorunlarımızı sözde ortak noktamız olarak ona yüklemesek de onu kendi halinde parlatsak.
bir de tahir bey, henüz arşivinizde tuttuğunuz a. z. özger ile alakali herhangi ekstra bir şeye sahipseniz lütfen benimle paylaşın (LUTFEN EFENDIM😭😭😭 BEN DE, BEN DOGMADAN OTUZ SENE ONCE VEFAT ETMIS BIR SAIRI BU KADAR COK SEVECEGIMI AYNI ZAMANDA HAKKINDA BU KADAR AZ BILGIYE SAHIP OLACAGIMI TAHMIN EDEMEZDIM LUTFEN YARDIM