Sanat ve Yapay Sanat

Yapay zekâ eserleri üretirken daha önceki öğrenimlerden, üretilen eserlerden yararlanıyor. Bir nevi emek hırsızlığı yapıyor. Özgün olanı değil, yapılmış olana öykünerek bir şeyler oluşturuyor.

Tarihin Sonu kavramı Fukuyama‘nın Hegel‘in tarih anlayışına dayandırdığı düşüncelerini içeren bir tezdir. Aslında bu kavram, Medeniyetlerin Çatışması ve Yeni Dünya Düzeni kavramlarıyla da iç içedir.

Hegel ve Marx, insan toplumlarının, kölelik, tarımsal ve kendine yeterlilik üzerine kurulu ilkel kabile toplumundan başlayarak teokrasinin, monarşinin ve feodal aristokrasinin çeşitli biçimlerinden geçerek modern liberal demokrasiye ve teknik ilerleme tarafından belirlenen kapitalizme kadar bağlantılı bir gelişme gösterdiğini kabul etmişlerdi.

Hegel ve Marx bu gelişmenin sonsuza dek sürmeyeceğine inanıyorlardı. Daha çok, insanlık en derin özlemlerine uygun düşen bir toplum biçimine ulaştığında gelişmenin sona ereceğini kabul ediyorlardı. Bu sonlar Hegel için liberal devlet, Marx içinse komünist toplumdu. Bununla kastettikleri; büyük sorunlar nihai olarak çözülmüş olacağı için temel ilke ve kurumların gelişmesinde daha fazla ilerleme olmayacağı görüşüdür.” (1)

Fukuyama’nın 1989 yılı Sovyet Blokunun çözülmesinden sonra kaleme aldığı “Tarihin Sonu ve Son İnsan” kitabında, dünyanın artık tek kutuplu olduğu, sınıfların ortadan kalktığı, liberalizmin ya da liberal demokrasinin tek kurtuluş yolu olduğu fikrini savunuyordu. Bu laf kalabalığı büyük gürültülerle insanlığa kabul ettirilmeye çalışıldı. Olmadı. Çünkü bu teorinin / tezin en tutarsız noktası onun dayandığı dünya görüşüydü. O da kapitalizmdir.

Tarihin Sonu tezine göre dünyanın artık liberal demokrasi ile insanlığa kurtuluş sağlayacağıdır. Oysa bugün yaşadığımız bunun tam tersidir. Sovyet Blokunun çöküşünden sonra ne var olan savaşlarda bir azalma olmuş ne kapitalist sömürü azalmış ne de insanlığı gönendirecek bir gelişme yaşanmıştır. Tam tersine her şey emekçilerin, üretenlerin yani proletaryanın aleyhine gelişmektedir. Sömürü düzeni dünyaya egemen olmuş, geniş emekçi kitleleri daha da yoksullaşmış, adına vekâlet savaşları denilen ve emperyalist ülkelerin kontrolünde bölgesel olarak devam eden onlarca savaş yaşamın parçası haline gelmiştir.

Kapitalizmin kurduğu sömürü düzeni yalnız ekonomik alanla sınırlı kalmıyor / kalmayacak. Bunun kültürel ve düşünsel yanı da var. Kapitalist emperyalist sermaye sahipleri insanlık üzerinde kurdukları kültürel hegemonyayı katmerleştirerek yaratmak istedikleri köle beyinlerle geleceklerini teminat altına almaya son sürat devam etmektedirler. Son yıllarda ülke yönetimlerini ellerinde bulunduran birbirinin benzeri düşüncelere sahip devlet yöneticileri tüm alanlarda tek söz söyleyen kişi olmak olma uğraşıları bir hayli başarılı olmuş durumda. Matruşkalara benzeyen faşist yönetimler halkları yoksullaştırmakta, savaşları başlatmakta ve sürdürmekte ayrışmıyorlar. Çünkü çıkarları ortak. Asya’dan Avrupa’ya; Afrika’dan kıta Amerika’sına hâkim olan faşist iktidarlar insanlık için büyük birer tehdit oldukları gibi kültürel alan için de ciddi tehditler oluşturmaktadırlar. Bununla beraber ilanihaye sermayeci kapitalist düzen sürmeyecek; elbette onlar için tarihin sonu gelecek dünya halkları barış içinde kardeşçe yaşayacaktır.

Kapitalizmin her alana kurmak istedikleri hâkimiyetin yeni hedefi sanattır. Sanat üretimini makineleştirerek insanı devre dışı bırakma çabaları gün ve gün propagandayla karşımıza çıkmaktadır. Yeni tezleri “yapay zekanın her derde deva” olduğudur. Var olan ve gelecekte oluşması mümkün olan tüm soruların, insana ihtiyaç duymadan yapay zekâ yoluyla çözüleceği söylemi her gün kulaklarımızı tırmalamaktadır.

Sanatın bilinen birkaç tanımını örnekleriyle metnimize eklediğimizde meramımızı anlatmak için elimizi güçlendirmiş olacağımızı düşünüyorum.

TDK’ya göre sanat örnekleri:

1. Duygu ve düşünceleri göze ve gönle hitap edecek şekilde söz, yazı, resim, heykel, vb. ile ifade etme konusundaki yaratıcılık:

Bir oyunun on beş gün sürmesi bir sanat hadisesi olduğunu gösterirdi.” – Tarık Buğra

2. Belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve zevk ölçülerine uygun yaratılmış anlatım:

İtiraf edelim ki dünkü halkımız henüz sanata karşı hazırlıklı olmadığı için çok büyük müşkülata maruz kalıyordu.” – Asaf Halet Çelebi

3. Bir şey yapmada gösterilen ustalık:

Konuşma sanatı.

Sanat duyguların, düşüncelerin, yaşanmış olayların konuşma dili dışında çeşitli şekillerde ifade edildiği alandır. Bunları bir esere dönüştürebilmek için her şeyden önce hissetmek gerekir. O duyguyu, sevinci, acıyı, öfkeyi her ne ise yaşamak gerekir. Hissetmediğini dile getirmek kolay olamasa gerek. Çok bilinen ve dillerde pelesenk edilen bir şiir ve yanıtı ile duygu durumunu açıklamak istersek:

Saman Sarısı

Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
Ne de ak örtüde elmaların
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin […]

İki dost ve usta arasında adeta sanat atışmasına dönen “Mutluluğun Resmi” talebi Abidin Dino tarafından şu şekilde yanıtlanmıştır.

Mutluluğun Şiiri

Yapardım mutluluğun resmini/ Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır/ Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine, / İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin. /Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten, / Ne günler biterdi,
Ne geceler…/Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız, / Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi/ Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş, / Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım, /Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;/ Ne boya…

Yetmiş yıldır süren bir savaşın mağduru, yurdu işgal altında olan ve her gün onlarca candan olan Filistin Halkının acısını dile getirebilecek yapay zekâ icat edilmiş midir? Tersinden söylersek “uygarlığın” eseri olan bombalarla 21.yüzyılda bir halk soykırıma tabi tutulurken yapay zekâ ürünü robotların herhangi bir tepkisi var mı?

Filistin’in en ünlü sanatçılarından biri olarak kabul edilen Naci el-Ali, 40.000’in üzerinde karikatür çizdi. En önemli çizgi karakteri olan Hanzala, Filistin’in verdiği özgürlük mücadelesinin sembollerinden biri oldu. Bu özgürlük sembolünden etkilenen onlarca insan çok sayıda eser üretti. Özellikle sosyal medyada insanlara ilham kaynağı oldu.

Ali, Filistin’i terk ettiğinde 10 yaşındaydı Hanzala. Filistin’e döndüğünde de 10 yaşında olacak ve daha sonra büyümeye başlayacak. Burada verilen mesaj gayet net Filistin özgür değil ise Hanzala büyümeyecektir.

Naci el-Ali’nin dediği gibi, “O bir devrimci, normalleştirici değil.” Naci el-Ali, 1987 yılında Londra’da suikasta kurban gitti ama onun “küçük çocuğuna” yani oynaşındaki özgürlük yolcusu Hanzala’ya dokunamadılar. Bu dokunamama durumu sanatın gücünün göstergesidir. Hanzala yaratıcısının katledilmesi onun özgür yaşam talebini belki de daha güçlendirmiştir.

Bizden bir anlatıyla devam edersek Ahmet Arif’in “33 Kurşun” şiirindeki duyguyu, acıyı, öfkeyi ve çaresizliği tuvale, söze, besteye dökecek yapay zekayı icat eden mühendis var mıdır?

Yapay zekâ bir tasarım ürünüdür. Ne yüklersen onu alırsın. Yüklediğiniz veriler değiştiğinde aynı anda verdiği yanıtlar da değişmektedir. İstatistikî bilgileri yorumlar, karşılaştırır, üstünlüklerine göre sıralar ama asla

Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil bu
Otuz üç kurşunlu yürek
Otuz üç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda…

dizelerindeki “otuz üç kurşunlu” yüreği anlatamaz.

Sanat ve sanatçı politik birer unsurdur. Sanatçının durduğu yer ve dünya bakışı sanat üretimi üzerinde tayin edici rol oynar. Yine sanatta çeşitli akımlar vardır. Dün vardı, bugün var, gelecekte de olacaktır. Yapay zekânın ürettiği eserler hangi kategoriye girecek? Toplumcu gerçekçi mi, liberal mi veya postmodern sanat mı? Bunu kim belirleyecek? Elbette ki program yükleyicinin belleğe yüklediği doneler belirleyici olacaktır.

Yapay zekâ eserleri üretirken daha önceki öğrenimlerden, üretilen eserlerden yararlanıyor. Bir nevi emek hırsızlığı yapıyor. Özgün olanı değil, yapılmış olana öykünerek bir şeyler oluşturuyor. Bu da son zamanlarda tartışılan ve mahkeme kapılarına taşınan intihal tartışmalarına denk düşen bir durumdur. Yapay zekâ başkasının emeğini taklit ederek eser üretecek, bizler de bunu “sanat eseri” diye kabul edeceğiz. Yapay zekanın, bir sanatçının ürettiğine eş hatta üstün düzeyde renkler kullanarak görüntüler oluşturması mümkün ve yapmaktadır. Nitekim bilgisayar binlerce renk üretme kapasitesine sahiptir. Her ne kadar durum bu olsa da aslı olması gereken özgünlük burada yok. Öykünme söz konusu. Bu özellikle ilkokullarda akıllı tahtaya bir resim görseli açarak “Haydi gördüğünüz resmi yapınız.” diyen öğretmenin talebini yerine getiren öğrenci üretimi gibidir. Eli resme yatkın bir çocuk gördüğünü başarılı bir şekilde önündeki kâğıda aktarabilmektedir. Bu o çocuğun özgün bir eser yarattığı anlamına gelmez.

Bir başka durum da insanın sanatsal yaratıcılığının üzerindeki olumsuz etkisi olacaktır. Seri üretim sanat eserleri, gerçek üreticiyi gölgede bırakacak ve zamanla sahadan uzaklaştıracaktır. Şöyle düşünelim herkesçe bilinen Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa portresi ya da Pablo Picasso’nun Guernica adlı eserlerinin seri üretim yapabilen bir yapay zekâ makinesi tarafından üretilmiş olsun. Acaba günümüzde bu sanat eserlerine atfedilen değer o zaman olacak mıydı? Özgünlüğü kaybolacağından toplum nezdinde herhangi bir kabullenirliği de olmayacaktı. X yapay zekâ makinesi tarafından üretilmiş sanat eseri diyebilir miydik? Bu tarz üretimler sanat eseri olma özelliği taşımazdı. İki binli yıllardan başlayarak yaşamımıza dayatılan toplam kalite yönetimi algısıyla girdi / çıktı üretimi olacaktı. Programladığınız robota yükleyeceğiniz bilgiler karşılığında bir çıktı elde edeceksiniz. Biz biliyoruz ki toplam kalite yönetimi denilen üretim anlayışı İkinci Dünya Savaşı sonunda ABD emperyalizmine teslim olan Japonya ülkesine atanan valinin az zamanda, düşük ücretle çok üretim felsefesine dayanmaktadır. Dolaysıyla yapay zekâ denen makinelerle yapılacak sözüm ona sanat eserleri bu örnekteki üretime benzeyecektir.

Yapay zekânın üretimine el emeği göz nuru, insan aklının ürünü demek sanırım abesle iştigal olacaktır. Günümüzde bilgisayar teknolojisi kullanılarak birtakım metinler ortaya çıkarılmaktadır. Bunun en yaygın örneği de CV hazırlamadır. Kişi kendisiyle ilgili bilgileri programa yüklemekte, sonrasında ise “CV oluştur” komutu verildiğinde istediğine yakın bir doküman ortaya çıkmaktadır. Burada dikkate alınması gereken şey siz birtakım bilgiler eklemediğiniz sürece bilgisayarın size herhangi bir çıktı vermesi mümkün olmamaktadır. Yüklenen bilgiler sayesinde alınan çıktının “yaratıcısı kim” sorusu karşımıza çıkacaktır. Aynı yöntem kullanılarak öykü, roman gibi yazımların da yapılabilmektedir.

Arama motoruna şiir yazan robot diye yazdığınızda karşınıza bir robot ve bunun tasarımcısı çıkmaktadır. İlgili videoyu izlediğinizde şöyle bir tümce ile karşılaşırsınız: “Bugüne kadar yazılmış on iki bin Türk şiirini okuyup, onlar gibi şiir yazmaya çalışan bir yazılım robot.” Bu tümce robot tasarımcısına aittir. Yani yazılımcı on iki bin şiiri dijitalleştirerek yazılım yolu ile robota yüklemiş robotta bu şiirlerdeki sözcüklerin art arda gelme ilişkisinden yola çıkarak benzer şiirler yazıyor/ yazıyormuş. Hatta bir de robotun yazdığı şiir kitabı çıkarılmış, bu bir kere emek hırsızlığına girer. Yazılmış şiirleri alıp sentezleyecek, kelimelerin sıralanış şeklini ve aradaki bağı çözecek ve sonra da buna öykünerek şiir yazacak. Yapılan bu işe de sanat diyeceğiz. Bunun sanat olmadığını aslında hepimiz biliyoruz. Belki şöyle bir itiraz olacak. “Efendim şiir yazanlar hiç mi şiir okumuyor ya da bir şairden etkilenmiyor?” diye. Aynı şey olmadığını düşünüyorum. Eline kalem alan kişi her ne yazacaksa mutlaka kendinden bir şeyler katacaktır. Biri metal, plastik ve kablolardan oluşturulmuş malzeme yığını ötekisi hissederek, yaşayarak, düşünerek yazan insan. En önemlisi de kişi bir sanatsal çalışma yürütürken beğenmediğini değiştirir, düzeltir, ekleme ve eksiltme yapar. Ya yapay zekâ denen makine “Şu şiire bir göz atayım duyguyu tam verebilmiş miyim?” diye soracak mı?

Ayrı bir tartışma konusu olmakla beraber bugüne kadar makineler insanların emrindeydi, görünen o ki yeni dünya düzencileri insanı makinelerin emrine sokmanın yollarını arıyorlar.

Yazımızın ilk paragrafına dönersek nasıl iddia ettikleri gibi tarihin sonu gelmediyse sınıfların varlığı ve mücadelesi devam ediyorsa yapay zekâ ürünleri gerçek sanat eserlerinin yerini alamayacak ve sanatın sonu gelmeyecek. Toplumcu sosyalist yazarlar emeğin, emekçinin, sömürülenin mücadelesini sanatın her alanıyla dile getirmeye devam edeceklerdir. Kazanan sanat ve sanatçılar, kaybedense sömürücü kapitalist emperyalist sistem olacaktır.

N O T L A R

(1) İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:5 Sayı:10 Güz 2006/2 s.233-252

Kapak görseli, DALL-E 2 (AI) ile yapılmıştır.

Turan FIRAT

(MayaDergi Yedi)

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin "Cinsellik, Aşk ve Sanat" dosya konulu dokuzuncu sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar