Lazların, Gürcülerin, belki de Kürtlerin de (1) büyücü nenesi, Kolhis Prensesi, kör aşkın sembolü, “medyum” ve bugünkü kitle iletişim araçlarını tanımlamak için kullanılan “medya” kavramının etimolojik anası…
Antik Yunan’da felsefe ile mitoloji iç içe geçmiştir. Filozoflar düşünsel sistematiklerini oluştururken mitolojik hikayelerden yararlanmış ve çoğu zamanda bu hikayeleri yeniden kurgulamışlardır. Örneğin Eros-Anteros birlikteliğinden diyalektiğin önemli bir yasası olan karşıtların birliğini çıkartan Heraklitos’un anlatımında hikayenin ne kadarı mitolojik ne kadarı kurgudur ayırt edilemez. Bugünkü modern psikolojide “baba-kız, anne-oğul sevgisini ifade etmek için kullanılan “Oidipus kompleksi” kavramının kaynağı olan “Antigone” hikayesinin ne kadarı Sophokles’in aklının ürünüdür veya yine psikolojide “arzulanana değil de insanın kendi arzularına aşık olmasını, yani kendi yarattığına aşık olmasını” ifade etmek için kullanılan “Pygmalion kompleksi” kavramının kaynağı olan Galatea hikayesinin ne kadarı yazanlara aittir bilinmez.
Bilim dünyasında kabul gören görüş düşünürlerin söylemek istediklerini mitolojik hikayelere söylettirmesidir.
Bugünkü “geleceği gören” anlamında kullanılan “medyum” ve “haber veren” anlamında kullanılan “medya” kavramının etimolojik anası ve kör, saplantılı aşkın sembolü olan Medea’nın hikayesi de büyük ölçüde Euripides’in kurgusudur. Anaerkil sistemin son örneklerinden biri, tarihi, gerçek bir karakter olan Medea’dan “erkek ve sistem düşmanı” ve “aşkı için her türlü kötülüğü yapabilecek mitolojik bir şeytan” yaratan Euripides’dir. Çünkü dönemin birçok kaynağına göre egemenlerden rüşvet alarak bu hikayeyi iktidarın çıkarlarına uygun hale getirmek için çarpıtmıştır.
Euripides’in kurgusuna göre hikaye şöyle:
O dönemlerde Doğu Karadeniz’de hüküm süren, bugünkü Gürcülerin, Lazların (2) etnik atası olan Kolhislerin konuşabilen, uçabilen ve onları her türlü kötülükten koruyan bir altın postu vardı. Öyle ki bu postun sayesinde hiçbir güç Kolhis’i işgal edemiyordu, denemeye kalkanlarda bu postun koruyucu gücü sayesinde uyuşup, sarhoş olup savaşamaz hale geliyor ve kolayca yok ediliyorlardı.
Burada bir not düşeyim; bu uyuşmanın, sarhoş olmanın aslında gerçek bir nedeni vardı. Yüzyıllar sonra Roma orduları Karadeniz’i işgal etmeye çalışınca “altın post” efsanesinin nedeni anlaşılacaktı, halen dahi Karadeniz’de üretilen “deli bal”ı Pontus Kralı Mithriades VI M.Ö. 67’de Roma askerlerinin kolayca erişebileceği ve geçebileceği güzergahlara yerleştirmişti. Açlık çeken askerler bu balları yedikten sonra uyuşmuş ve Pontus askerleri için kolay lokma haline gelmişlerdi. Kolhislilerin de yüksek ihtimalle etkisini bilerek ve isteyerek düşmanda gizem ve korku yaratmak için “altın post” efsanesini yarattıkları “deli bal” yüzyıllar boyunca bölgeyi düşmandan korumanın en büyük silahlarından biri olmuştur. (Bu arada bu deli balı denemişliğim vardır.)
Tekrar hikayeye döneyim; Yunan şehir devletlerinden biri olan Lolkos’da hüküm süren Argonotların prensi Lason, altın postu ele geçirmek için Doğu Karadeniz’e doğru yola çıkar. Medea geleceği ve olacakları önceden gördüğü için Lason’u rüyasında görür ve ona aşık olur. Lason’un geliş amacını bildiği için altın postu bulunduğu yerden çalarak aşkı için hazır etmeye çalışır, engel olmaya çalışan kardeşini parçalara ayırarak her yana dağıtır. Neyse ne, tüm engellemelere rağmen altın postu Lason’a verir ve onunla birlikte Lolkos’a gider, Lason’la evlenmeden ondan iki çocuk yapar.
Altın post Lolkos’ta hiçbir işe yaramamıştır, hiçbir koruyucu ve önleyici etkisi kalmamıştır. Ancak Kolhis topraklarının kendisi de büyülü olduğu için orada işe yaramaktadır (deli bal notumu hatırlayın). Bunun üzerine Medea gözden düşer, Lason başka bir şehir devletinin prensesi ile evlenmek isteyince Medea büyücülüğünü konuşturarak her ikisine düğün hediyesi olarak elbiseler gönderir ve Lason’la eşi elbiselerin içinde yanarak kül olurlar. İçi öyle bir kinle doludur ki Lason’dan olan çocuklarını da öldürür.
Bu hikayenin en başta Seneca’nın yazdığı olmak üzere başka birçok versiyonu da var.
Bu versiyonların kimisinde Medea’nın Lolkos’u öldürdükten sonra Kolhis’e geri döndüğü kimisinde Atina’ya kaçıp orada Atina kralı ile evlendiği ve ondan Medus adında bir oğlu olduğu ve üvey oğlu diğer bir mitolojik kahraman olan, yenilmez Minotauros’u öldüren Theseus’la çıkan bir sorundan dolayı oğlu Medus’la birlikte Kolhis’e geri döndüğü ve altın postu kaybettiği için ülkesinde artık kabul görmemesi sonucunda ülkesini terk ederek Aryan topraklarına yerleştiği ve ondan Medlerin türediği söylenmektedir.
Aslında Medea tam bir özgürlük tutkunudur, hiçbir erkeğe boyun eğmez, gittiği, uğradığı her yerde kadınları örgütleyerek erkek iktidarlarına karşı ayaklandırırdı. Bu ayaklanmalar neticesinde birçok şehir devletinde anaerkil yönetimler kurmaya çalışınca her zamanki gibi erkek iktidarları onu “cadı” ve “şeytan” olarak nitelemiş sistemin hizmetindeki erkek filozoflar da para karşılığında ondan kötü bir karakter yaratmaya çalışmışlardır.
DİPNOTLAR
(1) Rus tarihçi Minorsky dışında bilim dünyasında Medlerin Kürtlerin atası olduğunu iddia eden başka kimse yoktur. iddiasını dilsel akrabalığa dayandırsa da “Medce” diye bir dilin varlığına dair yazılı, arkeolojik hiçbir bilimsel kanıt yoktur.
Yunan ve Roma kaynaklarında “Medya” bir bölge ismi yani coğrafi bir terim olarak kullanılır. Ulus tarihçilerinin ve çarpıtıcılarının 2500 yıl sonra 20. yüzyılda “Medya İmparatorluğu” veya “Med Devleti” diye adlandırdıkları şey Medya bölgesindeki çeşitli etnik yapılardan kabilelerin Babil-Asurlulara karşı oluşturduğu bir askeri konfederasyondur. Nitekim Perseus bölgesinin Anşan kralı Kurus Astyages’i öldürerek bu konfederasyonu Med-Pers devletine dönüştürmüştür. Hatta çok sonraları bile Yunan ve Roma tarihçileri Kurusun Akameniş devletini bile Medya Devleti olarak nitelemeye devam etmişlerdir.
Yani bir ihtimal Medea’nın Mitolojik hikayesini tarihi bir gerçek kabul edersek Medya bölgesinde diğer etnik yapılarla bir arada yaşayan Kürtlerin ön atası olabilecek bir kabilenin yaratıcısı olabilir. Pek tabii Kürtlerin de kapitalizmden 2000 yıl önce uluslaştığını, filoloji ve linguistik biliminin aksine Kürtçenin de Farsçanın, Sogdcanın, Zazacanın, Tacikcenin ve diğerlerinin de ait olduğu ana İran dilinden 1000 yıl önce ayrıştığını da varsaymalıyız.
(2) Kolhis dilinin devamı ve birbirlerinin lehçeleri gibi olan Lazca, Gürcüce, Megrelce, Svanca yı dünyada yaklaşık 5 milyon kişi konuşmaktadır. ve ilginç bir şekilde “Güneybatı Kafkasya Dilleri” olarak nitelen bu dillerin dünyada var olan Hint-Avrupa, Sami ve Ural-Altay gibi büyük dil aileleri ile hiçbir akrabalığı yoktur. sadece izole bir dil olan Baskça ile zayıf bir bağlantı kurulabilmektedir.
Yazıda kullanılan 1. ve 2. fotoğraflarda Göreme’deki “Medea” filminin çekimlerinde sonradan bir faşist tarafından katledilen İtalyan Komünist yönetmen Pasolini ve filmin baş kadın kahramanı dünyanın sayılı sopranolarından biri olan Maria Callas… Ve pek tabii ki halkımızın meraklı bakışları ile “tırk cendermesi” (Bu ilginç filmi de ayrıca yazacağım.).
Murat GÜL