Diyalektik düşünme yöntemi yalnızca felsefe ve pozitif bilimlerde değil, sanatsal ediplerimizde de kuramsal koşul olarak düşünülmeli. Sanatsal yaratı, diyalektik düşünme yöntemiyle ele alındığında imgelerin ve yaratımın alanı genişler. Düşüncelerimizle sanat yaratımızın omurgasını oluştururuz.
Nursen Ural imzasıyla İnsancıl Yayınları, Kanguru Yayınları, Balkan Aydınları ve Yazarları yayınlarınca üç şiir kitabı basılmış biriyim. İmgelerin benimde oluşturduğu karanlık gölgelerin arkasında ısrarla iz sürüp diyalektik döngüde imge aracıyla benimi toplumların yaşamından imge yaratımıyla veya imge yakalamayla ışığa doğru sağıltanım. Güncelimiz tanımlamasında şairim deme hakkım var. Her dizemi oluşurken bir gün şair olacağım diye hayal kurarım. Çünkü kendimi şiir yaratımına âşık biri olarak tanımlarım. Ülkemizde ve dünyada kendilerini doğuştan sanatçı olarak tanımlayan; sanata toplumlara ihanet eden şımarık, hadsiz insan çoktur. Bu güruh içerisindeki insanların isimleri a’dan z’ye seri sanat katliamcısı ansiklopedisi oluştururlar. Sanat; insan ve doğa aşkının bilinçli emekle yoğrulmuş estetik yaratısıdır.
Bu ayın dosya konu başlığı: “İmgelemin Diyalektiği ve Yaratıcılık” olunca Google’dan siteler, gazeteler, gruplar, makaleler, doktora tezleri, kişilere dair öznel yazılar, yorumlar okudum. Konuyla ilgili kitaplara göz attım ve videolar izledim. Hayretler içerisinde kaldım. İmge ve imgelem üzerine sayfalarca yazıda, bunları yaşamdan istediklerimizi hayal edip sağaltım, spor ve dua yardımıyla hayal gücümüzü istediğimiz yaşama dönüştürme olarak tanımlamışlar. Bunların içinde kendini yazar, şair olarak tanımlayan veya tez hazırlayan, doktora yapan, zenginlik üzerine kitaplar yazan, TV ve gazetelere röportaj veren, YouTube yayınlarında sunuculuk yapan ve zenginliği kişilerin istek ve dilekleriyle elde edilir olduğunu vurgulayan da vardı. Konuk olarak davet edilen kişiyi program sunucusunun hayretler içerisinde ve ağızlarının suyu akarak bir gerçeklik algısı yaratılıyor, insanların beyinlerini dumura uğratarak topluma bu gerçek dışı hayali zenginlik enjekte ediliyordu.
Program sunucuları ve konuk olan kişiler vahşi kapitalizmin görünürlüğünü gizlemiş şarlatanlardır. Sınıflar arası çelişkiyi yok göstermekle görevlendirilmişler veya bunu görev olarak üstlenmişlerdir. Kuantum yasası ve 12 burcun insanlar ve dünyamız üzerindeki (Devletlerin ve iktidar partilerinin kötü yönetimden ihmallerinden kaynaklı değil toplumların refah seviyesinin düşmesi.) doğal ve doğal olmayan afetlerde etkisi varmış. Depremlerde, sellerde, maden kazalarında, orman yangınlarında, grizu patlamalarında, planlı (devlet destekli) terör saldırılarında yüzlerce kişinin katledilmesinde yönetimlerin, devletlerin sorumlukları yokmuş. Dünyaya ve ülkelere hükmeden vahşi kapitalistlerin laboratuvarlarda biyolojik olarak ürettirdikleri bulaşıcı öldürücü hastalıklarda yükselip alçalan burçların ve gezegenlerin etkisi varmış. Suçlu ve sorumlu olan gezegenler ve yükselip alçalan 12 burçlarmış.
Zenginlik üzerine sosyal medyada, televizyon kanallarında paylaşım yapanlar, uğurlu sayılar, tılsımlı taşlar, çiçekler, kokular, görsel birçok obje, dualar ve kuantum yasalarıyla zengin ferah sağlıklı mutlu yaşamın sırlarını veriyorlar. Ağlanacak halimize güldürüyorlar. On yaş çocuklarının inanacağı türden senaryolaştırdıkları yaşamları üzerinden örnekleyerek. Sen mutsuzsan yaşamını idame ettirmekte zorlanıyorsan devlet yönetimlerinin, toplum yapısının, vahşi kapitalistlerin hatta dincilerin söylediği gibi alın yazısının da senin mağduriyetinle ilgisi yoktur. Çünkü zenginliği üzerimize çekecek her sorunu giderecek ayetler var. Şifa mı istiyorsun bilmem hangi ayeti 7 gün, günde üç, beş kere oku ve şifalan. İşten atılmışsın sigortan yok hastanelere gidemiyorsun al sana şifalanma ayeti. Tılsımlı taşlar objeler, çiçekler, kokular, kuantum yasası, uğurlu sayılar ve topluma mal edilmiş ünlü kişilerin (yazarlar, aktörler, bilimciler, felsefeciler, devlet adamları, kapitalistler…,) isimleriyle harmanlanmış halkı uyutma programları. Bu modern şarlatanlar toplumdaki her bireyin istediklerini sağlayacak donanımdalar ve bu sırlarını toplumla paylaşıyorlar. Zenginlik mi, sağlık mı, mutluluk mu, başarı mı istiyorsun onun da ayeti var. Materyalleri ve yukarıda saydığım objeleri var. Bugün tüm bunlardan mahrumsan suç senin be kardeşim. Basın yayınla, medya holdingleriyle, üretim araçlarıyla, dinler afyonuyla, ırkçılıkla, ulusalcılıkla, devletler gücü ve koruması altında ezen ve ezilen sınıflar arasındaki çelişkiyle alakası yok. Toplumda sınıflar yok. Toplum var, bir de becerilerini kullanmayı bilmeyen ve bundan dolayı fakir olanlar var. Vahşi kapitalizmin toplumlar, bireyler üzerindeki sınır tanımaz vahşetini bu eklenti şarlatan kuyrukçularıyla modern, adil hakça yaşam mekanizmaya dönüştürülüyor.
Vahşi kapitalizmin her bir kolu sazan sarmalından ezilen sınıfın üzerine sarılmışken sanatçılar bu sarmalın ağına düşmeden özgün yaratımlarını nasıl verebilirler? Ya da dosya konumuz olan: “İmgelemin Diyalektiği ve Yaratıcılık”la estetik yapıt verebilir (miyiz) mi?
İlk paragrafta kendimce yaratının, dışlaştırmanın, görür tanımını yaptığım cümlemle devam edeyim. Sanat insan ve doğa aşkının bilinçli emekle yoğrulmuş estetik yaratısıdır. Sanat, sanat için ya da kendimiz için yapılmaz. Kendisi için sanat yapan onu topluma sunmaz. Sanat insan için, toplum için yapılır. Müzeler ve kapitalistlerin mekânları sanatı toplum için yapan sanatçıların yaratılarıyla varsıllık kazanmıştır. Estetik sanat toplumların belleğidir.
İspanya İç Savaşı’nı ve faşist diktatör Francisco Franco‘yu ve Nazi Almanyası’nın belleğini Pablo Picasso, “Guernica” tablosu yaratısıyla tutmuştur. O şehir yapıldı, yakınları katledilen binlerin acısı geçti ama o zulmü, trajediyi unutturmayan ve gelecek nesle o trajedinin tanığı olduğunu yaratısıyla belleklere aktardı Picasso. Salvador Dali de aynı döneminde yaşıyordu ve ressamdı. İspanya İç Savaşı’ndaki zulmün trajedinin tanığıydı. Benim nazarımda Dali yaratıcı, sanatkâr değil doğanın ve iç dünyasının kopyacısıdır. İspanya İç Savaşı’nı estetik yaratıyla, “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” romanı ile gelecek nesillere bırakmıştır ABD’li Ernest Hemingner.
Yönetmenliğini Steven Spielberg’in, senaristliğini Steven Zaillian’ın yapmış olduğu “Schindler’in Listesi” filmi, 1100 Yahudi’nin hayatının kurtarmasını konu alıyor. Nazi Almanyası’nın faşist Hitler’in zulmünü ve Almanya tarihini, Bertolt Brecht’in, ağıt ve hâkî imgesiyle yaşadığı çağın tanıklığını dışlaştırdığı şiirini okuyalım. Çağına tanıklık etmiş her sanat dalından binlerce örnek var.
Diyalektik düşünme yöntemi yalnızca felsefe ve pozitif bilimlerde değil, sanatsal ediplerimizde de kuramsal koşul olarak düşünülmeli. Sanatsal yaratı, diyalektik düşünme yöntemiyle ele alındığında imgelerin ve yaratımın alanı genişler. Düşüncelerimizle sanat yaratımızın omurgasını oluştururuz. İmgelerimizin diyalektik işlevi yoksa yaratımız tamamlanmamıştır. Estetik yaratı değildir. Kusurludur. Kapitalizm yaşamın her alanından vahşice saldırmasıyla dumura uğrattığı beyinlerimizden, ben merkezli estetik sanatsal işlevi olmayan ürünleri piyasa sürer. Tıpkı reklamlarda olduğu gibi o üründe olmayan şeyleri varmışçasına ve dil oyunu cambazlıklarıyla şişirerek, bilgiye susamış kitlelerin susuzluğunu giderir. Yani siyanürlü altın çıkarılan yerin yakındaki kaynaktan su vermesine benzer. O kof yaratıyı (eseri) görücüye çıkarmış kişileri tanrılaştırır. Ülkemizde o kadar çok örnekler var ki. Halkı geçtim edebiyat öğretmeniyle Orhan Pamuk üzerine konuştuğumuz uzunca konuşmamızdan, tartışmamızdan mini bir kesit aktarayım. Edebiyat öğretmeni üstelik solcu.
“Sen nasıl Orhan Pamuk gibi edebiyatın ustasına Türkçeyi kullanamıyor, dili bozuk dersin. Adam dünya ölçeğinde romancı. Nobel Ödülü aldı. Estetik eser değilmiş. Sen mi biliyorsun iki şiir yazmakla estetik eserin nasıl olduğunu. Güldürme beni. Hem Benim Adım Kırmızı’yı yarıda bıraktım, okuyamadım diyorsun sonra da estetik roman yazamıyor diyorsun. E bitirdiğin romanları da varmış. Demek ki akıcı ve işlevli yazmış. Sen anlayamamış ve yetersiz kalmışsın bitiremediğin romanlarında. Üst dil kullanıyor romanlarında. Tamam sen cahilsin demiyorum ama herkesin Orhan Pamuk gibi büyük usta romancının eserlerini anlaması için biraz kültürel bilgi gerekiyor. Bütün romanlarını sıkılmadan ve tat alarak okudum.”
Kusura bakma ama ben de sanırım beş bine yakın roman okudum. Hiçbir romandan tat almadım. Estetik eser nasıl yazılırmış onu öğrendim. Haz aldığım, öykündüğüm romanlar onlardı. İşte dünya ölçeğinde yazar dediğim edebiyatçılarımız var. Nobel Ödülü; Orhan Kemal’e Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na Orhan İyiler’e, Kemal Bekir’e, Yaşar Kemal’e verilmiş olsaydı Nobel ödül gerçek romancıya verilmiş olurdu. Edebiyatımızda önü açılırdı. Estetik roman yazmak isteyen gelecek nesil olurdu. Şimdi Nobel ödülünden dolayı Orhan Pamuk’u örnek alıp çala kalemciler çoğaldı.
Mehmet Türkkan, Güneş’in Katli romanı. Roman kahramanı bir öğretmen ve sınıfta bıraktığı öğrencisi tarafından öldürülüyor. Felsefe öğretmeni; “Onu güneş olduğu için öldürdüler.” diyor. Vali; “Senden önceki meslektaşın her yere burnunu soktuğu, üzerine vazife olmayan işlerle uğraştı için belasını buldu. Sana da ders kitapların dışına çıkmamanı tavsiye ederim.” İşte imgesel dile yazılmış. Gazetelere yansıdığı gibi sınıfta kalan öğrencisi tetiği çekmiş olabilir. Ama o tetiği çekme emrinin devlet görevlisi Vali tarafından veya üst bürokratlar tarafından verildiği o kadar belirgin ki. Estetik yaratı topluma ışık tutar. Işıkta gözünü kırpmayanlar görür gerçek katili. Güneş imgesiyle o öğretmenin aydın, laik, vatanını, öğrencilerini seven biri olduğunu anlıyoruz.
Son olarak buraya “İmgelemin Diyalektiği ve Yaratıcılık”la yazılan güneş imgeli Nazım Hikmet’in, Güneşi İçenlerin Türküsü şiirinden birkaç dize alıntılıyorum.
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!