İnsanlığa dair ortak ilkelerden vazgeçenlerin, evrenselliğin, hümanistliğin anti-faşist, anti-ırkçı koşulunu görmezden gelenlerin; hiçbir şekilde yaşatılmaması gereken ve bir insanlık suçu olan ırkçılığa ve faşizme alan açmaları (…) bütün dünyada aşırı sağın, faşist partilerin yükseldiği bir zamanla paralelliği de düşünüldüğünde tehlikeli bir süreci işaret ediyor.
1980 sonrası, hâlâ yığınlarla ifade edilen sol ve veya demokrat okura yönelik en azından demokratik ilkelerle ve bağımsız yayıncılık yapacağını iddia eden pek çok yayınevi kuruldu. Fakat bunların büyük çoğunluğu kapitalist mantığa, metalaşma ruhuna teslim oldu. Temel olan sermayedir, kârlılıktır diyerek ilkeli yayıncılıktan vazgeçtiler. Önlerine ne gelirse bastılar. Yeter ki satsın. Kitaplık, Gösteri gibi banka/medya holding dergileri ve yine o holdinglere bağlı yayıncılık şirketleri; reklam ve tanıtım güçleri, dağıtım kanalları, mevcut iktidar ilişkileri, akademik ilişkiler, besledikleri eleştirmen ve editörler aracılığıyla devrimci gerçekçi edebiyatın temsilcilerini dışarıda bırakarak liberal yazar ve şairleri hızla çoğalttılar.
Ödül, yarışma, tanıtım, reklam, pazarlama ağı içerisinde egemen kılınan bu değişimden görece bağımsız ya da muhalif gözüken yayıncı çevreleri uzak kalamadı. Direnenler küçülerek de olsa dayanışma ile hayatlarını sürdürürken çoğu sisteme ayak uydurdu. O gün darbenin savunduğu taraf olan kapitalist egemenliğe, liberalizme, liberalizmin sanat tutumu olan modernizme ve postmodernizme karşı direnemeyenler ve ona ayak uyduranlar ilerleyen süreçte (2010’dan sonra) tamamıyla muhafazakâr ve milliyetçi kültür sermayesine ve çevresine teslim edilen edebiyat, sanat düzenine biat ediyorlar. O dönem sessiz kalarak liberalizmin sanattaki hegemonyasını nasıl kabul ettilerse ve bir süreden sonra gereğini yaptılarsa şimdi de giderek kültürel ortam ve kuruluşlara yayılan gerici milliyetçi araçsal ideolojik anlayışlara, öznelere ve uzantılarına yönelik de aynı şeyi yapıyorlar.
İnsanlığa dair ortak ilkelerden vazgeçenlerin, evrenselliğin, hümanistliğin anti-faşist, anti-ırkçı koşulunu görmezden gelenlerin; hiçbir şekilde yaşatılmaması gereken ve bir insanlık suçu olan ırkçılığa ve faşizme alan açmaları, onlarla aynı havayı solumaları, ortak bazı işlere girmeleri bütün dünyada aşırı sağın, faşist partilerin yükseldiği bir zamanla paralelliği de düşünüldüğünde tehlikeli bir süreci işaret ediyor.
Örneğin Varlık dergisi 19 Aralık’ta 100 siyasi tutsağın feci halde ölümüne yol açan cezaevi katliamının sorumlusu Hikmet Sami Türk’ü dergi sayfalarına konuk etti. Varlık yönetimi öz eleştiri vermediği gibi itirazlara, eleştirilere kulaklarını kapattı. O gün bu duruma sessiz kalınması, olağanlaştırılması bugün olanların da kabulüne götürüyor.
Milliyetçi, faşist düşüncedeki kişilerle kendini demokratik, hümanist, sol gösteren kimi şair ve yazarlar iç içe. Aynı etkinliklerde, festivallerde, ödül jürilerinde, ödül başvurularında… Faşist ırkçı anlayış cenahını sırf yapılan iş sanat olduğu için bu denli sorunsuzca kabul etmeye hazır hatta eden hallice bir kesim var. Belki de bir araya gelmenin doğal olduğunu düşünerek faşizmi “safça” bir fikir ayrılığından ibaret görüyorlardı. Ta ki geçen hafta yaşanan Hasan Ege Karanfil olayına kadar. Ortaya, faşizmin ideolojik kanıları olan ırkçı ayrımcı sözler, tipik yöntemi olan şiddet çıkınca bu şahıslara yol açmanın basit bir arada yaşama fikri olmayacağı da çıktı. Edebiyat dünyasından, bu şahısla işçi dışlı olan, şiirlerini paylaşan kimileri aslında böyle biri olduğunu bilmediklerini söylüyorlar.
Oysa erkin verdiği finans, güven ve cesaretle sayıları hızla çoğalmış olan bu tip edebiyat dergi ve yayınevlerinin üzerinden yürüyen ırkçı ayrımcı propaganda sosyal medya üzerinden çok net gözlenebiliyor.
Sosyal medya hesaplarında, Esat Oktay Yıldıran paylaşımları yapan, ırkçı pek çok içerik paylaşan ve beğenen, kurt işaretleri yaptığı fotoğrafları açıkça görülen kişinin ne olduğunu hepsi gerçekte biliyorlardı.
Kişinin ne olduğunu gayet iyi bildikleri halde olaydan kısa bir süre önce kendisine Seyhan Erözçelik ödülü veren jüri üyeleri arasında şaşırdığımız bir var mıdır?
Bizce yoktur. Ne Hilmi Yavuz ne Ali Günvar ne de Bahadır Bayrıl’ın faşizm veya gericilikle aralarına sınır çekme konusunda bir beklenti içindeyiz. Fakat kamuoyunun yıllardır solcu, demokrat, Alevi olarak tanıdığı, kendini öyle duyuran, bu yönüyle okur kazanan belediye şairi, ödül jürilerinin, festivallerin biriciği Haydar Ergülen ile halkın bir yanılsama içinde olduğu da bir gerçektir. Bu olaydan sonra tüm eleştirilere rağmen sessiz kalışı herhangi bir açıklama yapmamış olması da işin özüyle bir sorunu olmadığını göstermektedir.
İzmir’de bir okula Esat Oktay Yıldıran ismi verildiğinde eyleme geçen, itiraz eden ve ismi değiştirten halkımızın nezdinde, sosyal medya hesaplarında Esat Oktay Yıldırım paylaşımları yaptığı halde Hasan Ege Karanfil’e ödül veren sol görünümlü Haydar Ergülen arasında illaki bir hesaplaşma olacaktır.
Tıpkı kendini soldan gelen emekten yana bir yayınevi olarak tanıtan; sonrasında postmodernist eklektik yazına yolu açan, ücret talebi yüzünden işçi atan ve Hasan Ege Karanfil’in ödüllü kitabını hiçbir beis görmeden basan İthaki ile hesaplaşacakları gibi.
Kitaba Seyhan Erözçelik ödülünü veren jüri üyeleri Haydar Ergülen, Hilmi Yavuz, Bahadır Bayrıl, Ali Günvar hiçbir açıklama yapmadan, hiçbir rahatsızlık duymadan hayatlarına devam ediyorlar. Yeni jüri üyelikleri, yeni yarışma ve etkinliklerde yer alıyorlar. Onlar, bir arada yaşama fikrinden işlerine öyle geldiği için bunu anlamışlar, diğer yandan bu ödül, yarışma ve etkinliklerde yer alan diğer yazar ve şairler, herhangi bir eleştiri yöneltmeden yukarıdaki jüri üyeleriyle yan yana olmaktan hiç sıkıntı duymuyorlar. Hiçbirinde çıt yok.
“Kitap sözleşmesini iptal ettim” diye sosyal medya hesaplarından açıklama yapan İthaki’ye, bu açıklamanın pratiğe yansımadığını, internet sitelerinde satışın devam ettiğini hatırlatırız.
Faşistlere bilerek ya da bilmeyerek alan açanlar, öz eleştiri vermeyenler, yanlışından dönmeyenler, sessiz kalanlar, ayrımcılığa, saldırıya, zulme uğrayanların yanında olmayanlar, bu ırkçı düşünceleri ve zulmü onaylamış olmuyorlar mı?
Kitabı basan ve geri çekmeyen İthaki’yi;
Ödülü veren jüri üyelerini;
hiçbir şey olmamış gibi ödüllerde, etkinliklerde bu kişilerle yan yana gelen yazar ve şairleri protesto ediyoruz. Tavırları değişmediği sürece kitaplarını alıp okumayacağız. Her durumda ifşa etmeye devam edeceğiz.