Bugünkü insan kendisine yine kendisinin atfettiği sıfatların çoğunu hak etmemektedir. Zannettiğimiz ya da iddia ettiğimiz gibi övülecek, bireyi olmakla gurur duyulacak bir tür değildir. Türcü ve kıyımcıdır. Doğayı kendi yararına kullanırken diğer türler için de kendi türdeşleri için de yaşamsal sorunlara yol açmaktadır.
Modern insan dediğimiz homo sapiens sapiens’in (“bilen insan”. Bu yazımızda “akıllı insan” diyeceğiz.) yaklaşık 160 bin yıllık bir geçmişi var. Oysa ilk canlı 4 milyar, ilk memeli 190 milyon, ilk primat 55 milyon, ilk insanımsılar 17-18 milyon yıl önce evrimleşti. Yani biz daha dünkü çocuğuz. Ancak diğer tüm türlerin hiçbiri, hatta hepsinin toplamı bile dünyayı bizim kadar dönüşüme uğratmadı. Hiçbiri bizim kadar yıkıma neden olmadı. Bugüne kadar çeşitli nedenlerle soyu tükenip yok olan tür sayısı hakkında bir şey söyleyemem. Ama yok oluşunun nedeni kendisi olan ilk tür olacağımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Buna da “akıllı insan” olmamız neden olacaktır. “İnsanın yaşamını kolaylaştıran bütün teknolojik gelişmelerin ve üretilen aletlerin hepsi akıllı insanın eseri iken nasıl böyle şey söyleyebilirsiniz?” dediğinizi duyar gibiyim. Bunu bekliyordum da. Zaten yazıyı yazmamın nedeni de bu sorunuza yanıt arama isteğidir.
İnsanın eylemlerinin amacı, beslenme ve barınma sorunlarının çözümünü daha etkin ve zahmetsiz hale getirmek böylece yaşamaya zaman ayırmak olmalı. Ama günümüzde bu çığırından çıkmış durumdadır. İnsanın doğal ihtiyacı olmayan, çoğu iddia edilenin aksi işlev gören bir yığın meta üretilmekte ve pazarlanmaktadır. Üretim ihtiyaçları karşılamak için değil yeni ihtiyaçlar yaratmak amacı taşır. Üretim yapılırken metanın üretim kullanım ve sonraki aşamalarında doğaya ağır bedellerinin olduğu ya da olabileceği, kendi türünün ve/veya diğer türlerin yaşamlarını olumsuz etkileyeceği, bu durumun sürdürülebilir olmadığı gözden uzak tutulur. “Görülmez” değil “gözden uzak tutulur”. Bunu yapan da akıllı insandır.
İnsan doğaya hükmedip onu dönüştürme yeteneğini elbette aklına borçludur. Homo sapiens ateşi kontrol edebilmeyi başarmakla (yaklaşık 300-350 bin yıl önce) “akıllı insan” olma yoluna girmiştir. Eti pişirmesi daha fazla protein dolayısıyla daha büyük beyin demekti.
Sonra özel mülkiyeti (Neolitik çağ M.Ö, 8 -10 bin yıl) ve onu koruyabilmek için de devleti (M.Ö, 3-4 bin yıl) icat edecektir. Devlet olunca savaş da olacaktır. Zira el konulanın korunması ve daha fazlasına el konulmasının en güvenli ve meşru yolu budur. Bütün bunlar hep aklın eseridir.
Elbette akıl bunlarla yetinmeyecektir. Cin şişeden çıkmıştır. Bisiklet hareket etmiştir. İnsan artık pedal çevirmeyi bırakamaz. Daha fazla üretim daha fazla yıkımı getirecektir. Ama o yıkımı başkalarının sırtına yüklemeyi başarabildiği sürece akıllı insan için sorun yoktur. Anadolu’da çok sevdiğim bir söz vardır. “Helva sizin evinizde kavrulmadıysa çok tatlıdır” Akıl her zaman helvayı başkalarının evinde pişirmenin yolunu bulmuştur. Bu çağlar boyunca değişik yöntemlerle, değişik sistemlerde yapılmıştır. Çağımızdaki sisteme kapitalizm deniyor.
Sonuçta “akıllı insan” dediğimiz türün tarihi, helvayı ötekinin evinde pişirip keyfine bakmanın yolunu açık tutmak için mücadele etmekle geçmiştir. Bunun için soykırımlar, katliamlar, savaşlar ve daha bir yığın kötülükler yapmaktan bir an olsun geri durmamıştır. Tüm bu kıyımları, katliamları sadece kendi türüne değil diğer türlere, sadece hayvanlara değil bitkilere de yapmıştır. Görünüşe göre yapmaya da devam edecektir.
Hal böyle iken akıllı insan olmakla övünmenin, onu yüceltmenin dahası herkesi buna zorlamanın anlamı nedir? Ya onu yeniden tanımlamalı, ona yeni anlamlar ve misyonlar yüklemeliyiz ya da onu aşmanın yollarını arayıp bulmalıyız. O yol yoksa inşa etmeliyiz. Bunu yapamazsak akıllı insan kendisiyle birlikte birçok türün de sonunu getirecektir. Buna engel olacak yolu nasıl bulacak, ya da nasıl inşa edecek?
Bunu akıllı insanın aklı olan “faydacı aklın” yerine, benim gibi akılsız insanların aklı olan “eleştirel aklı” ikame etmekle başarabilir. Eğer başarabilirse tüm kötülüklerinden, yıkımlarından kurtulma şansı olacaktır. Sona yaklaşmışken gene sık sık geldiğim yere geliyor gibiyim. Yani tüm yollar Roma’ya çıkıyor. Üretimi ve üretim aracı olmaktan başka bir şey olmayan emeği ve faydacı aklı yüceltmekten vaz geçmeliyiz. Bugün her şeye egemen olan insanı dönüştürüp kendisine yabancılaştıran üretim çılgınlığı doğanın kapasitesini aşmıştır. Bunun getireceği ekolojik yıkım akıllı insanın sonunu getirebilecek düzeye ulaşma potansiyeli taşımaktadır. Üretim sadece meta üretimi olarak yıkıma yol açmıyor. Bilgi üretimi de başka bir sorundur. Akıllı insan için başka bir tehdit de yapay zekâ olmuştur. Tüm bu tehditler ne yazık ki aklın yani akıllı insanın ürünüdür.
Bugünkü insan kendisine yine kendisinin atfettiği sıfatların çoğunu hak etmemektedir. Zannettiğimiz ya da iddia ettiğimiz gibi övülecek, bireyi olmakla gurur duyulacak bir tür değildir. Türcü ve kıyımcıdır. Doğayı kendi yararına kullanırken diğer türler için de kendi türdeşleri için de yaşamsal sorunlara yol açmaktadır. Böylece kendisiyle birlikte tüm canlılık için tehdit oluşturmaktadır. İnsanlık buna bir şekilde son vermelidir. “İnsanlık insanı aşmalıdır” derken bunu kastetmekteyim.
Bitirirken yapılan antropolojik çalışmaların Homo sapiens sapiens’in kuzeni Homo sapiens neanderthalensis’e soykırım yaptığını ortaya koyduğunu da anımsatmak isterim.
(MayaDergi #5)