Ünlü öykücü Cemil KAVUKÇU, yeni öykü kitabı Boş Zamanlar’da gerçeklik ile yaşananlar arasındaki uçurumu su gibi aktarıyor bizlere.
Modern öykü geleneksel anlayışın dışında paradoks ve belirsizliği işleyerek kendine sağlam bir çıkış bulmuştur. Bu çıkışta gerçekliği taklit etme yoktur, betimlediği sosyal dünyanın hayali versiyonunu da yaratmaz. Ancak öyle bir edebi biçim kullanır ki yaşanmakta olan hayatın dağıldığını gösterir bize. Okuyucu da buralardan bütüne ulaşırsa başarılı bir öykü ortaya çıkmış olur.
Parçalı anlatımdan bütünün de resmini çizdiren başarılı öykücülerden biri de Cemil Kavukçu. Kavukçu, “Boş Zamanlar” adlı yeni öykü kitabıyla modern öykünün, toplumsallıktan vazgeçmeden, en iyi yazarı olduğunu kanıtlıyor. 1980’den bu yana öykü yazıyor Kavukçu. Bugüne kadar yirmiye aşkın öykü kitabı yazan yazar son kitabı Boş Zamanlar’da ustalığının doruğundadır. Teknik mükemmelliğe ulaşırken tekniği hissetmezsiniz. Olay örgüsü detaylandırmadan uzak işlevsel ayrıntılarla verilir. Dil atmosferini öyle kurmaktadır ki metindeki derinliğe kapılır gidersiniz.
Boş Zamanlar’da altı öykü var. Seksen sayfaya sığdırılmış bir kitap. Her öyküyü dönüp bir kez daha okumanız gerekecek. Anlamsızlığından, zor anlaşır olmasından değil; aldığın hazzı yeniden yaşamak için.
İlk öykü bir çocuğun gözüyle anlatılıyor. Annesi çocuk anlatıcıyı nedenini bilmediğimiz sebeplerden dolayı anneannesi, dayısı ve dedesinin yaşadığı, (“Küçücük, kümes gibi, girişi, mutfak ve helayı saymazsak tek odalı teras katındaki evi hiç sevmemiştim.“) eve getirir. Mekan sanki canlı bir karakterdir bu öyküde. Asıl önemlisi kurgudaki ironidir. Herkes kendisi değildir. Yazar epifaniye sona saklamıştır. Okuyucu, anlatılan tahtakuruları mıdır, çocuğun hikayesi midir, karar veremez. Dört sayfalık öyküde her başarılı öyküde olan gizem baştan sona kendisini gösterir. Metaforlar yok, betimleme yok, doğrudan ipuçları da. Ancak yaratılan kaos mikrokozmos niteliğindedir. Ancak bir çocuk yüreği kadar hüzünlü ve acıtıcıdır. Bu öykü modern öykünün en yüksek teknikle yazılmış öyküsü belki. Anlatıcının son bölümde Tahtakuruları ile annesi arasında bir benzetme kurması birçok olgunun sayfalarca anlatılmasına gerek olmadığının kanıtı gibi: “Delikten bir tahtakurusu çıkıyordu. Teslim olmuştu… Birden dayımın kolunu kavradım. Öldürme onu, dedim. Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Neden? Sanki annem gibi yürüyor, dedim, bak. Benim artık öyle bir kardeşim yok, dedi, dayım…“
İkinci öykü de çocuk anlatıcını gözüyle anlatılıyor: Çıkşir. Bu öyküde de modern öykünün tüm özelliklerini görmek mümkündür. Yoksulluk vardır ama gözümüze sokulmadığı gibi hiç anlatılmaz bile. Baba görünürde serttir, sevgisizdir. Kreko (evin kedisi) ve şipka (kızılcık sopası) öykünün temel karakterleridir sanki. Kavukçu yine imgelerle anlam yaratarak olağanüstü bir öykü atmosferi yaratmaktadır.
Boş Zamanlar adlı öykü Kavukçu’nun modernizmi zorladığı yer yer postmodernizm tadı veren bir öykü. Sait Faik’in “Yazmasam çıldıracaktım.” dediği öyküyü anımsatıyor. Birinci tekil ağzıyla kurgu ve özyaşam sanki içiçe geçmiş. Öykünün son cümlesi bir aforizmadan çok evrensel özdeyiş: ağır olan insanın kendini cezalandırmasıdır.
Kavukçu’nun bu öykü kitabını iki bölüme ayırmak olası. İlk üç öyküyü ayrıca incelememin nedeni de bu. Çünkü bundan sonra gelen öykü Fayık ve Diğerleri başlığıyla anlatılan birbirine bağlı üç öyküden oluşuyor. Düşle gerçeğin, sözlü gelenekle hikaye anlatılıcılığın iç içe geçtiği öyküler. Akıp giden, sürükleyici, yer yer Anadolu hikayeciliğini anımsatan bu bölüm Kavukçu’nun mizahi anlatımdaki yetkinliğini, argo ve benzetmelerin ne kadar yerinde yapıldığını gösteren bir metin.
Son iki öykü de Boş Zamanlar öyküsünün devamı niteliğinde. Kavukçu’nun bu yeni kitabında alıştığımız yazım kurallarının dışına çıktığını görüyoruz. İki nokta, tırnak işaretlerini artık hiç kullanmıyor.
Cemil Kavukçu’nun bu kitapta kazandırdığı karakterler bizden birileri, yazılanlar geride bıraktığımız, bir parçası olduğumuz kasabalara götürüyor bizi. Orada sıkışıp kalmış, bir türlü içinde bulunduğu yaşamın uzağına düşemeyen bireylerin küçük dünyalarını anlatıyor. Bizim onlarla yüzleşmemizi sağlıyor. Kavukçu, 80 yıllarında da yeni bir sesti. Hâlâ öyle.