Kolektif çalışmayı benimseyen edebiyat grupları azınlıkta olsa da çalışmalarına devam ediyor. Düzenin çarkı dönerken sermaye popülist sanat ve edebiyatçıdan yanadır. Devamlı aynı kişiler cilalanır ve piyasaya sürülür.
1.Türkiye’de işçi sınıfı edebiyatının sanat ve edebiyat anlamında yeterli olduğunu düşünmüyorum.
Günümüz Türkiye’sinde 12 Eylül 1980 Amerikancı askeri darbesinden sonra devrimci muhalefetin bastırıldığını ve işçi sınıfına yönelik sanatta, edebiyatta varlığını göremiyoruz. Çünkü devrimci hareketler geçmişte yenilgiyle ve diğer olumsuzluklarla yüzleşemediler. Yüzleşme olsaydı bugünkü hava kesinlikle devrimden ve işçi sınıfından yana eserdi. Edebiyatın ve sanatın tüm dallarında var olurdu.
2. Ülkemizde 12 Eylül öncesi ve sonrası diye ele alırsak; 12 Eylül öncesinde devrimci hareketlerin amacı bir an önce devrimi gerçekleştirmek ve sosyalizmi kurmaktı. Kadın hakları, halkların sorunlarının ve diğer sorunların çözümü devrim yapıldıktan sonraya bırakıldı. Hepimiz varımızı yoğumuzu, günün her saatini devrime adamıştık. Tarlalarda, fabrikalarda işçi örgütlenmesi yapılsa da işçiye ilk önce kendi ideolojimizi anlatıyorduk. İşçinin edebiyatla, sanatla tanışması yapılmadı desem yanlış olmaz. Biz devrimciler, ülkemizde “Devrimi benim hareketim yapacak.” duygusunu taşıyorduk.
Kendimden örnek verecek olursam; yıllarca yazlık otel, eğlence mekânlarında çalıştım. İzmir 9 Eylül Hastanesi’nde taşeron firmada temizlik işçisi olarak mutfakta çalıştım. Konak Pier’de mutfakta bulaşık yıkadım. Çalıştığım yerlerde kadın, erkek işçileri ve patronu, yardımcılarını hep gözlemledim. Makalelerde ve Kadın Olmak Zor kitabımda çalışan bir işçi kadının patronu, müdürü, şefi, ustabaşısı ve birlikte çalıştığı işçi arkadaşlarının sözlü ya da el kol hareketleriyle rahatsız edilişlerini anlattım. Bu kitabı öneri üzerine devrimci mücadeleyle birleştirerek kadın ve erkeğin kurtuluşunu anlattım.
Sorun şudur: Devrimci hareketler güçlü değildir. Emek eksenli edebiyat ve sanat yanları yetersizdir. Hatta sanat ve edebiyat yanları olmayan devrimci hareketler var.
Gözlemlediğim bir olay da var. İnternet ortamında, hareketin unsurları haberleşmeyi buradan sağlıyorlar. Varsayalım bir yoldaşı hastalanıyor. Gruplarında geçmiş olsun vb. cümleler yer alıyor. Bulunduğum yerleşim biriminde, toplantılarda dile getirdiğim ev ziyaretlerinin yapılmasının önemine değindim. Kendi hareketinin içinde bulunan kişilerin birbirine dokunması gerekiyor. Bu yapılanmada işçi örgütlenmeleri olsa da cılız kalıyor. Çünkü bir yanımız eksik kalıyor.
Kendimizi sorgulamalıyız. Devrimci hareketlere durmadan öneri götürüyorum. “Edebiyat ve sanat etkinliklerini örgütleyelim.” diye. Üzülerek belirtmem gerekiyor. Üzerinde durmuyorlar.
İşçilerin olduğu fabrikalarda, tarlalarda, küçük atölyelerde sanatı ve edebiyatı anlatmamız gerekiyor. İçlerinden çıkacak nitelikli emekçiler de olacaktır. İşçi edebiyatı ve sanatı damgasını vuracaktır.
3. Sermaye işçiyi ucuz işgücü olarak görür. Posasını çıkarıncaya kadar alın terini çalar. Düşünmeye bile zamanı olmayacak ortamı ayarlar. Demokratik hakları bağlamında çalışma saatlerini düşürmek için mücadele verebilir. Bunu hak alma mücadelesi olarak görmek gerekir.
İşçi sınıfı sendikal mücadelede sanat ve edebiyat yönüne de ağırlık vermelidir.
4. İşçi sınıfının içinden çıkan edebiyatçı ve sanatçı sayısı azdır. Bunun nedeni devletin politik yapısıdır. Bu yapı sermayeden oluşuyor. Sermaye de devlete hükmediyor. Devleti oluşturan katmanlar da işçilerin emeklerine ve tüm sosyal haklarına göz koyar. Kitap okumalarını istemezler. Çünkü yaşadığı ülkeyi, dünyayı sorgulayacaklardır. Bu sermaye düzeninin işine gelmez.
İşçi sınıfını bir de örgütleyecek kadroların olması gerekiyor. Bilinçlenenler okuyarak kendilerini geliştirirler. İçlerinden edebiyata ve sanata yatkın olanları çıkar. Elbette mücadele alanına canlılık getirir.
5. Devlet politikası burada da karşımıza çıkıyor. Evde emekçi kadınların ailece çalışmaları ya da komşularıyla birlikte bir evde toplanarak sermayenin vermiş olduğu herhangi bir işi yaparak, parça başına ücret almaları, sabahleyin başlayıp gece yarılarına kadar çalışmaları, sigortasız çalışmalarını görürken ucuz işçilik de öne çıkıyor.
Kürt emekçi işçi kadınlarının da yıllar öncesinden uygulanan asimilasyon politikalarıyla ana dilinde konuşturulmaması, kendi dilinin unutturulması ve eğitimlerinden yoksun bırakılması biçiminde kendi bölgelerinde ya da ülke coğrafyamızda etkilerini görmekteyiz.
Her ne kadar özgürlük hareketi içerisinde ana dillerine sahip çıkma, sanata, edebiyata yönelmeleri olsa da elbette bu yeterli değildir. Çünkü devletin aygıtları Kürtler üzerinde oynadıkları oyuna televizyonlarıyla, reklamlarıyla, Türkçe yayınlarıyla ve diğer yayınlarıyla devam etmekte ve öne geçmektedir.
Yine de umut veren Kürt emekçi kadınların sanat ve edebiyat dallarında kendi ana dilleriyle tiyatroda oynamaları, müzik alanında bir enstrümanı çalmaları, sözlerini söylemeleri, öykü, masal, şiir gibi eserler vermeleri bir mücadelenin ürünüdür. Bu mücadele uzun soluklu olsa da bir gün o engellerin aşılacağına inanıyorum.
6. Kolektif çalışmayı benimseyen edebiyat grupları azınlıkta olsa da çalışmalarına devam ediyor. Düzenin çarkı dönerken sermaye popülist sanat ve edebiyatçıdan yanadır. Devamlı aynı kişiler cilalanır ve piyasaya sürülür. Toplumcu, gerçekçi edebiyattan, sanattan yana olanların işi çok zordur.
Dönem zor koşullardan geçerken, kitap fiyatları dövize endeksli olmakla birlikte, basılması da uçuk fiyatlarda dolaşıyor. İşçi edebiyatının bu ablukayı dağıtabilmesi ve edebiyatta, sanatta söz sahibi olabilmesi için örgütlü bir güçte olması gerekmekte.
7. İşçi sınıfı yok olmadı ki varlığı her alandadır. Asıl işin özü devrimci sanat ve edebiyat yapabilmededir. Örgütlenmededir. Ortak kararlarla alınan çalışma programı ön açıcı olmalıdır. İnternet ortamını iyi kullanmamız gerekiyor. Daha doğrusu sermayenin koyduğu kuralları sanat ve edebiyat yanıyla da yıkabiliriz. Yeter ki bizler inanalım.
8. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi, Amerikancı bir darbedir. Devrimci hareketlerin yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Devrimci unsurların halkın ve halkların sorunlarına sahip çıkan ve çözüm üretip uygulayan bir yapıları vardır. Tabi ki devrimci hareketler yenilgi dâhil olmak üzere geçmişteki tüm hatalarıyla yüzleşemediler. Yüzleşilseydi bugün sanat ve edebiyat sermayenin elinde olmazdı. Bizlerle istediği gibi oynayamazdı.
Edebiyatçı ve sanatçılar korku rüzgârını yıkamamışlardır. Geçmişte devrimci mücadele içerisinde olanların bugün sosyalizme inançları kalmamıştır. Sadece geçmişiyle avunup duruyorlar. Şunu çokça duyuyoruz: Ben geçmişte şöyle, böyle devrimcilik yaptım. Yapmış olabilirsin… Bugün edebiyat ya da sanat alanında varım diyorsun, pratikte kaçak dövüşüyorsun.
9. Sorun biz devrimcilerde yatıyor. Kendi sanatımızı ve edebiyatımızı genel anlamda yaratamadık. Aramızda sayılı işçi sınıfı ile ilgili sanat ve edebiyatçı çıkmıştır. Kimileri de şöyle bir dokunayım da kitabım satılsın ya da yaptığım müzik tutulsun mantığı yürütmüştür. Yürütüyor da.
10. Postmodernist edebiyatçıların bir dönemde ağırlığı olsa da işçi sınıfının edebiyattan hepten kopması değil de istenilen düzeyde varlığı görülememiştir.
11. Birinci sorunuza hayır diyorum. İkinci sorunuza da işçi sınıfının edebiyatı yoktur. Varsa da yeterli değildir.
12. İşçi sınıfı sanatını birçok siyasi hareket propaganda aracı olarak kullanıyor. O hareketlerin işçi sınıfının içinde varlığının pek olmadığını, yetersiz olduğunu gözlemleyebiliyorum. Sorunlarına gereken çözümün getirilemediği de ortadadır.
Bir hareket kadrolarıyla kenetlenmişse, teorik seviyeleri birçok sorunu çözebilmişse, işçi sınıfı tabanında varlığını koruyabiliyorsa, edebiyatını, sanatını yapabiliyorsa doğru yoldadır.
Hüseyin Habip TAŞKIN