Çılgınca, sonsuza açılan bir arayıştır şiir, halkların acılarını göz ardı etmeksizin. Bu arayış olmazsa yeni toplumcu şiir de olmaz.
Sanat doğaya başkaldırma kararımızın bir belirtisidir. Atalarımızın mağara duvarına ilk resmi çizdiği gün insan özgürlüğünün başlangıç tarihidir.
Sanat yapıtının gerçekleşmesi için üç evreden geçmesi gerekir: Birinci evre akıp giden yaşamın içinden sanatın hammaddesini çözüp alabilmektir. Bunun için sanatçı bireyin emekten ve insandan yana bir ideolojisi ve bunun alt yapısını oluşturan tarihi, felsefi, psikolojik birikimi olması gerekir. Gözlem ve sorgulamayı da içeren bu evrede sanatçı, evrensel gerçeği yakalamak ve hayatın anlamını keşfetmek için sürekli sorular sorar. Altı yoklanmadık taşları kaldırıp fundalıkların arasına, yüksek dağların ardına bakar…
İkinci evrede somuttan aldığı bu hammaddeyi kendi soyutundaki karmaşık mekanizmalarla işler. Dil hünerleri, soyutlama, ironik bakış açısıyla yeniden yaratma hepsi bu estetik gerçeklik aşamasında oluşturulur…
Estetik aralık ,en çılgın düşünceye de en katı mantığa da yer verir. Çok geniş, çok derin ve zorlu bir alandır bu. Yaşamın gerçekliği estetik aralıktan geçmeden sanatın gerçekliğine dönüşemez. Burada sanatsal emeğin değeri gündeme geliyor.
Üçüncü evrede sanatsal yapıta dönüşmüş yaşamın gerçekliği somuta dökülür, insana ulaştırılır… Bu dönem insandan, emekten yana sanatçılar için günümüzde en zor alandır. Yayın, tanıtım ve dağıtım tekellerinin önümüze koyduğu engeller düşünüldüğünde nasıl çepeçevre kuşatıldığımız anlaşılmaktadır.
Gerçek bir sanatçı bir savaşçı gibi tüm bunları göze alarak akıl, cesaret ve arayış zırhlarını kuşanır, çıkar yola…
Elit olmak için de hiçbir zaman egemenlere ödün vermez. Çünkü şiir özgürlüğün kızıdır. Gelişim , dönüşüm ve yenilenmedir.
Modernite, hem özde hem içerikte olmalıdır. Şiir özde değişen, yenilenen bir taraftan da emperyalizmin oyunlarıyla taşlar arasına sıkışmış otlar gibi güçlükle soluk alan yaşamı ve karmaşık , kaotik bir dünyanın gereksinimlerine göre değişir, yeni insanı yaratmak için savaşır…
Biçimde ise ironi, imgelem, eğretileme, dışa vurum gibi tüm tekniklerden kök alır… Dil bilimin gücü, düş, gerçek ve özgürce dışa vurum olmadan gerçek şiir olmaz. Ben biçimde yenilenmeyle ilgili düşüncelerimi bir sonraki yazımda anlatacağım. Çünkü kısaca geçiştirilemeyecek kadar önemli bilgiler içeriyor.
Çılgınca, sonsuza açılan bir arayıştır şiir, halkların acılarını göz ardı etmeksizin. Bu arayış olmazsa yeni toplumcu şiir de olmaz.
Bankaların, holdinglerin yayın organlarından alabildiğine kaçmaktır şiir, bedeli ne olursa olsun…
Temaya gelince, bireysel ve toplumsal olan diyalektik bir bütünlük içindedir. Şiir yalnızlığımız, çoğulluğumuz, varsıllığımız, yoksulluğumuz, cesaretimiz, korkumuz, utkumuz, yenilgimiz, kısacası her şeyimizdir…
Feodal tutkulardan ve erdemlerden geçe geçe ulaştığımız gerçek erdemlerimiz, gerçek tutkularımızdır. Yaşamla ölüm arasındaki sonsuz ayrıntılardır şiir. Felsefi, etik ve estetiktir.
Proleter aydınlardan halk kitlelerine ulaşan ışıktır…
Onurluca edebiyat tarihinden silinmeyi ve yok olmayı kabullenmektir, gerektiğinde.
Nice insan tanırım, bir tek şiiri bile “büyük” diye bilinen şairlerin nice kitabındaki şiirlerinden daha şiirdir… O, kimilerinin “tutunamayanlar, dışlanmışlar” diye acı bir gülümsemeyle söz ettikleri şairlerdendir. Birilerininse sarılıp kucakladığı ve hiç unutamadığı…
Önsöz ve son söz olarak ‘benim için ağlamayın!’ demektir.
Ben seçtim çalılıkları, fundalıkları, bu yolu diyebilmektir…