Karanlık güçlerin hedefi haline gelen Ceyhun Can, 10 Eylül 1979’da yazıhanesinde hain bir silahlı saldırı sonucu öldürüldüğünde 39 yaşındaydı.
Çıktım Kozan’ın dağına
Karı dizleyi, dizleyi
Yaralarım göz göz oldu oy, oy, oy
Cerrah gözleyi, gözleyi
Ceyhun Can, 1940 yılında, geçmişi tarihin derinliklerine dayanan eşkıyalarıyla ünlü Adana’nın Kozan ilçesinde dünyaya geldi.
Sınıfsal çelişkilerin keskinleştiği “Bereketli Topraklar” üzerinde nice umudu toprağına gömmüş Çukurova’nın sıcağında kâh hayal kurarak kâh çalışarak geçti çocukluğu.
Yoksul dağ köylerinde yokluğu ve yalnızlığı paylaşan tarım işçilerinin yanı başında onların umudu ve direnci oldu.
1960 yılında Adana Erkek Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandı. Dönemin siyasi ortamından etkilenerek eylem pratiğini geliştirdi ve siyasi birikimini arttırma çabasına girişti.
60 Kuşağının üniversitelerde yeni kıpırdanmaya başlayan isyanı dönemin tüm gençliğini etkilediği gibi onu da içine aldı.
Dönemin öğrenci eylemliklerinde 6. Filo’nun denize döküldüğü hareketli günlerde mücadelenin saflarındaydı.
12 Mart askeri darbesinden sonra daha sert ve çetin koşullara evrilen mücadelede gençlik önderlerinin anti-emperyalist çizgiden sosyalist çizgiye kayan yapılanmalarda çıkış yolu aradıkları zamanlar kişiliğinin ve sanaatının mayalandığı yıllar oldu.
Edebiyatla özellikle şiirle yakından ilgilenen genç bir avukat adayıyken o yılları yakın dostu Turgay Olcayto, Evrensel gazetesindeki “Eski Defterler” adlı köşesinde şöyle anlatmış:
“İstanbul Üniversitesinin 1960’lı yıllarının o ünlü kantininde kesişmişti yollarımız Ceyhun Can’la. İkimiz de hukukta okuyorduk. İkimiz de sosyalist kültürümüzü artırma çabası ile ne bulursak okuyorduk. Edebiyata meraklıydık. Şiir yazıyorduk ama Ceyhun Can bu alanda çoktan beni yaya bırakmıştı. Şiirleri dergilerde sıklıkla yer buluyordu.”(1)
Edebiyata olan ilgisi ve şiir merakı daha öğrencilik yıllarında şiirlerinin dönemin edebiyat dergilerinde yayımlanacak kadar nitelikli kılmıştı.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun oldu. Memleketi Adana’ya dönerek avukatlık yapmaya başladı.
Emek eksenli davalar kapsamında işçi-işveren anlaşmazlığına dayalı sorunları içeren davalarla birlikte siyasi davaların da hukuki takipçisi oldu.
1 Mayıs 1975’te TİP ’in kurucu üyeleri arasında yer alan şair, 1975-1979 yılları arasında partisinin Adana İl Başkanlığı görevini üstlenerek dönemin sıcak sürecinde keskinleşmeye başlayan saflarda mücadeleye omuz verdi.
Toplumsal belleğimize lanetli bir gün olarak kazınan Maraş katliamının Adana Adliyesi’nde görülen duruşmalarına müdahil avukat olarak katıldı.
Karanlık güçlerin hedefi haline gelen şair, 10 Eylül 1979’da yazıhanesinde hain bir silahlı saldırı sonucu öldürüldüğünde 39 yaşındaydı.
Sonrasında aynı davanın müdahil vekilliğini üstlenen Av. Ahmet Albay ve Av. Halil Sıtkı Güllüoğlu da aynı kentte karanlık güçlerin kurbanı olacaktı.
Gerçeklerin aydınlatılmasını ve kanlı yüzlerinin ortaya çıkmasını istemeyen derin güçlerin şehrin ortasında hem de kendi iş yerinde bir devrimciyi, insan hakları savunucusunu kurşunlatmasının nedeni elbette bellidir.
Toplumcu gerçekçi çizgide eser veren Ceyhun Can’ın ilk şiirleri Adana’da Şölen ve kendi yayımladığı 18 adlı yerel dergilerde sonrasındaki şiirleri ise Yelken, Ataç ve Dost vb. dergilerde yayımlandı.
İkinci kitabı, “Umut Devrimci Savaşta” Ceza Yasası’nın 142. maddesine aykırı görülerek toplatıldı ve kovuşturma açıldı.
Yayımlanmış eserleri; Soy Savaşı (1966) ve Umut Devrimci Savaşta (1970) adlı şiir kitaplarıdır.
Kırk üç yıl önce devrimci şair Ceyhun Can, tetikçilerin kurşunlarının hedefi haline getirilerek mücadelesinden, aydınlık yarınlar düşünden koparılmak istendi.
Toroslarda, sedir ağaçlarının, karaçamların üzerinden doğan güneşin artık kırılmaya başlayan hararetiyle ısıttığı ovalarda, dilden dile dolaşan ırgatların ağzındaki ezginin kanatlarında güzelleşecek büyük insanlığın ekmek kavgası.
Yine o kavganın erken düşürülmüş, yarım bırakılmış serüveninde, parlayan gözleriyle en önde yürüyen bir sıra neferini, Turgay Olcayto’nun aynı yazısında paylaştığı bir şiiriyle anmak istiyorum.
Anısına ve şiir için çarpan yüce yüreğine saygıyla…
Umutsuz
akşamı susuz akşamı köprüsüz
akşamı karanlık geçitlerden geçtim
küçük iskelelere mor sular iniyordu
ışıklar yanıyordu metal kulelerde
içimde ne varsa susuzluğun sesi
ve boşalan ırmağın ağzıydı gece
uzakta olmak yetmez uzanmak yetmez
uçurumda bir kuştur susuzluğu tüketen
kimseler bilmez kimseler uğramaz aynaya
her günün yeni bir serserisidir kelebek
nerede şimdi gözyaşlarının koruduğu sular
nerede o yorgun sandallar o mor saksılar
-sıcacık bir geceydi bu sımsıcak bir ten
-en ağır bir tutkuydu karanlıkta biten
artık yeniden olacak portakal rengi dudaklar
işte etekleri yaprak dolu bir sonbahar
bunca kutsal acı kanatsız bir kelebek başımda
koparıp kokladığım çiçeklerde hıncım
bir güz rengi çöktü içime
ki solan her şeyde yaşıyorum
İki tarihi düzeltmek isterim. Türkiye İşçi Partisi’nin (1961-1988), 12 Mart döneminde kapatıldıktan sonra yeniden yasal kuruluşu 1 Mayıs 1975 tarihinde gerçekleştirildi. Aynı zamanda Parti kurucusu olan Ceyhun Can, 1975 yılından öldürüldüğü 1979 yılına kadar Türkiye İşçi Partisi’nin (1961-1988) Adana İl Başkanı görevini sürdürdü. Öldürülüşünün 43. Yıldönümünde devrimci şair Ceyhun Can’ı hatırlayan/hatırlatan Mustafa Güçlü’ye teşekkürler.
İlginiz için teşekkürler, yazıda gerekli düzeltmeleri yaptık. Tekrar bakarsanız seviniriz, ayrıca belirttiğiniz mail adresinize bir mail gönderdik.